Geri çekilin, halk uyandı!
GÜNDEMEVRENSEL GAZETESİNDE YAŞAM SAVUNUCUSU OLAN GAZETECİ /YAZAR ÖZER AKDEMİR YAZDI: Geri çekilin, halk uyandı!
Her ne kadar çevre davalarında çevreyi koruyan kararlar çıkması çok çok zorlaşsa da yaşam alanlarını koruma mücadelesi verenlerin adalet arayışı sürüyor. Geçtiğimiz cumartesi günü Denizli Barosu konferans salonunda, hukukçuların çoğunlukta olduğu bir salonda hukuk ve doğa koruma mücadelelerinin sorunları tartışıldı. Denizli Barosu avukatlarından Esracan Mercan’ın kolaylaştırıcılığında Türkiye çevre hukukunun iki önemli ismi Av. Senih Özay ve Arif Ali Cangı sunumlar ve sorular eşliğinde meseleyi enine boyuna tartıştılar. Ben de çevre mücadelelerine yönelik algı operasyonlarının başlangıcı olan Alman Vakıfları ve Bergama köylü mücadelesi sürecini aktardım.
Türkiye’de hukuk sisteminin AKP iktidarının elinde, sermayenin ve kendi siyasi geleceklerinin önünü açan, işlerini kolaylaştıran bir aparat haline geldiği iddiaları uzun zamandır dillendiriliyor. Hemen her alandan adaletsizlik, hukuksuzluk ya da çifte standart haberleri gelirken, yargıya güven de yapılan araştırmalara göre diplerde! 2023 yılı verilerine göre Türkiye 38 OECD ülkesi arasında 36’ncı sıraya, 140 ülke arasında da 116’ncı sıraya gerilemiş.
Yargıya güvenin çokça azaldığı alanlardan birisi de çevre koruma alanı. Doğayı 23 yılda yaptığı yasal düzenlemelerle sermayenin yağmasına sonuna kadar açan AKP iktidarında hukukla çevreyi korumak neredeyse deveye hendek atlatmaktan daha zor hale geldi.
Birçok sorun var aslında bu alanda. Öncelikle ÇED davaları neredeyse işlevsiz durumda. Şirketlere verilen ÇED raporlarına karşı açılan davalarda onca masrafla (Dava açma, bilirkişi keşfi, avukat paraları vs. giderler günümüzde ortalama 75-100 bin lira arasında bir miktar tutuyor) yürütülen davalar öncelikle eğer bir yürütmeyi durdurma kararı çıkmamışsa şirketin faaliyetlerini durdurmuyor.
MADENCİLERİ YERİNDEN ZIPLATAN MAHKEME KARARI
Mesela, Kaz Dağı’nda Cengiz Holdingin Halilağa Altın-Bakır Madeni davasında yedi aydır olduğu gibi Danıştayda bekleyen yürütmeyi durdurma talepli dosya şirketin bölgede bir milyondan fazla ağacı kesmesine engel olamadı. Danıştaydaki dosyadan hâlâ karar çıkmadı ama başka bir mahkemeden, Çanakkale 2. İdare Mahkemesindeki şirkete verilen işletme iznine karşı açılan davadan yürütmeyi durdurma kararı geldi. Gerekçesi çok ilginç ve bütün maden firmalarını yerinden hoplatan bir içerikte. Kararda diyor ki mahkeme; “ÇED süreci tamamlanmamış bir alanla ilgili maden işletme izni verilemez. Verilen işletme izninin ÇED sahası dışına taşması mümkün değil.” Yani firma 1 milyon ağacı ÇED sahası dışına taşan işletme izni ile kesmiş!
İTİRAZ EDERKEN İTİRAFTA BULUNMAK
Bu karar altın madencilerini yerinden zıplattı deyim yerindeyse. Altın Madencileri Derneği (AMD) Başkanı Hasan Yücel telaşla adeta itiraf gibi bir karara itiraz açıklaması yaptı. “Bu karar, yalnızca Halilağa projesini değil, Türkiye’deki tüm maden işletme ruhsatlarını tartışmalı hale getirme riskini taşımaktadır.” Yücel, bu mahkeme kararının emsal olması durumunda Türkiye’de halen faaliyette olan 4 binin üzerinde madenin kapısına kilit vurulabileceğini söyledi.
“ÇED’i yapılmamış alan için işletme izni veremezsiniz” diyen mahkeme kararına yapılan itiraz aslında “4 bin maden bu şekilde çalışıyor” itirafını da taşıyor...
ÇED DAVALARINI İŞLEVSİZ KILAN GENELGE
ÇED davalarındaki hukuksuzluklara dönecek olursak; diyelim ki onca masraf ve aylarca süren duruşmalar sonucunda yaşam alanlarını koruma mücadelesi verenler davayı kazandı. Dava süreci boyunca zaten çalışmalarını sürdüren işletmenin faaliyeti durduruluyor mu? Hayır!
Şirket, adeta bu tür “ÇED davalarında kazara çıkan olumsuz kararları aşma yöntemi” olarak çıkarılan 2009/7 Genelgesi uyarınca mahkeme kararında ÇED’in iptal gerekçelerine dair yeni bir revize ÇED dosyası hazırlayıp Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına (ÇŞİB) başvuruyor. Bakanlık da en geç bir ay içerisinde Ankara’da bakanlık ofislerinde yapılan bir inceleme, değerlendirme komisyonu (İDK) toplantısı ile firmanın yeni ÇED talebini görüşüyor. Konuya ilişkin yaşanan deneyimlerin gösterdiği şu; eğer ciddi bir mücadele geliştirilememişse firma yüzde 90 oranında istediği ÇED’i alıp yoluna devam ediyor.
Diyelim ki yurttaşlar bu yeni ÇED’e de dava açıyorlar. Tekrar masraf, tekrar aylarca dava, bilirkişi keşfi peşinde koşma süreci başlıyor. Bu arada açılan dava sürerken doğanın yıkımı tüm hızıyla devam ediyor. Diyelim ki tekrar ÇED davasında mahkeme yine yurttaşları haklı bularak ÇED’i iptal etti. Bu sefer faaliyet duruyor mu? Yine hayır!..
Bu kısır döngü teorik olarak sonsuza kadar gidebilecek bir hukuk garabeti aslında.
Faaliyet sadece firmanın oradaki işi bittiğinde ya da halkın fiili-meşru bir mücadele hattı ile yaşam alanlarını korumak için kitlesel-kararlı direnişi sonrası durabiliyor.
DİRENİŞLE OLUŞAN HUKUK
O zaman yeni bir hukuk oluşturuluyor. Birden bölgede zeytinlikler olduğu keşfediliyor! Bir tarihi varlık ya da endemik bitki bahane edilip şirkete “Geri çekilin, halk uyandı” mesajı gönderiliyor. Firmanın faaliyeti uygun koşullar oluştuktan sonra yeni hamleye kadar durduruluyor.
Bu meselenin böyle olduğuna dair onlarca örnek verilebilir. Tire Başköy’de köylülerin kitlesel kararlı direnişini kıramayan bakanlığın kaymakam aracılığı ile “Orada incir üretimi yapılıyormuş, pardon” diyerek JES şirketinin iznini iptal etmesi gibi.
Tapu kaydında “mera” yazılı diye yerleşim alanlarındaki gayrimenkullere idare tarafından el konulması girişimine karşı aylarca direnen Çineli köylülerin direnişi sonrası yasa çıkarılarak tüm haklarının verilmesi gibi.
Ya da tersi bir açıdan İzmir’den Aliağa'ya kadar kilometrelerce uzanan insan zinciri ile somutlaşan termik santral karşıtı direnişi kıramayıp projeyi sonlandıran sermayenin, 40 yıl mücadelenin sönümlenmesini bekleyip (siyasi iktidar da kendi iktidarları yine) yeniden hamle yaparak termik santral bacasını Aliağa-Foça arasına dikmesi gibi...
TARİHE NOT DÜŞMEK YA DA BAŞKA YOL BULAMAMAK
Her ne kadar günümüzdeki hukuk pratikleri ile çevreyi korumak çok zor olsa da yurttaşların hukuk ve adalet arayışı devam ediyor. Günümüzdeki çevre koruma davalarını yürüten hukukçulara göre bunun birkaç nedeni var;
Öncelikle tarihe bir not düşülüyor. Doğayı korumak için, mevcut yasal düzenlemeler ışığında bu davalar açıldı, kazanıldı ya da yasal düzenlemeler eğilip bükülerek kaybedildi. Bunların gelecek nesiller tarafından bilinmesinin önemli olduğunu söylüyorlar.
İkincisi:Bu hukuksuz kararların altına imza atan yargı mensuplarının ya da yasaları şirketler lehine eğip büküp sermayenin hizmetine sokan siyasetçilerin, yargı kararlarını uygulamayan bürokratların, halkı koruması gerekirken şirket özel güvenliği gibi çalışan kolluk güçlerinin yarın bir gün mutlaka kurulacak olan demokratik bir ülkede hesap verebilmesi için bu davaların gerekli olduğunu söylüyorlar.
Çok dile getirilmek istenmese de üçüncü bir neden ise yapacak başka bir şeyin olmaması. Gelişmiş bir mücadele ve direniş örülemediği durumda hukukla hak aramaya çalışmanın dışında bir alternatif de kalmıyor zaten.
Direniş, yaşam alanlarını koruma mücadelesinde yeni bir hukuk yapılabiliyor, yapıyor...
Ancak halk uyanırsa hukuk kendine gelir. Halkın, haklının hakkını korur...
KAYNAK: EVRENSEL
https://www.evrensel.net/yazi/96264/geri-cekilin-halk-uyandi
İlginizi Çekebilir
ERDOĞAN: “Bolu’daki facianın yaşanmasına sebep olanlar ve kusuru olanlar hukuk önünde bunun hesabını verecektir"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, Bolu Kartalkaya’daki otel yangınıyla ilgili olarak, “İlk etapta aralarında facianın yaşandığı işletme sahibinin de olduğu dört kişi gözaltına alınmıştır. Şunu bir defa açık ve net söylemek durumundayım; her ne suretle olursa olsun böyle bir facianın yaşanmasına sebep olanlar, ihmali ve kusuru olanlar hukuk önünde bunun hesabını vereceklerdir” ifadelerini kullandı.
Kartalkaya'da otel yangını: 66 kişi hayatını kaybetti, dört kişi gözaltında
Bolu'da Kartalkaya Kayak Merkezi'nin tanınan otellerinden Grand Kartal Otel'de gece saatlerinde çıkan yangında 66 kişi hayatını kaybetti, 51 kişi yaralandı.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi
"Cumhurbaşkanına hakaret" ve "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçlamasıyla gözaltına alınan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Çağlayan Adliyesi'nde ifadesi alındıktan sonra tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ gözaltına alındı
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, "cumhurbaşkanına hakaret" gerekçesiyle Ankara'da gözaltına alındı.