İkinci Agroekoloji Çalıştayı sonrası yaşanan tartışmalara dair…
GÜNDEMİlki 2019’da İzmir’de Tarım Ekonomisi Derneği (TEDER) tarafından düzenlenen Agroekoloji Çalıştayı’nın ikincisi yine İzmir’de, 4-5-6 Nisan 2025 tarihlerinde TEDER’in de içinde bulunduğu Zehirsiz Sofralar Platformu tarafından “Doğaya, çiftçiye, topluma dost bir gıda sistemi için bir araya geliyoruz” sloganıyla gerçekleştirildi. Bir günü saha gezisi olmak üzere üç gün süren çalıştayda, doğa dostu tarım ve gıda sistemleri konusunda çok sayıda uzman, akademisyen, çiftçi, tüketici, türetici, STK, belediye, meslek odası, kooperatif ve sendika temsilcileri bir araya geldi.
FATİH ÖZDEN
Çalıştay sonrası Fikir Gazetesinde ve farklı mecralarda Adnan Çobanoğlu imzasıyla yayınlanan “Agroekolojiyi yanlış anlamak veya içini boşaltmak” başlıklı yazı, çalıştayda ortaya çıkan agroekolojinin nasıl bir yol ayrımında olduğuna dair karşıtlıkları ve bu karşıtlıkların çalıştaydaki karşılaşmasını görmek açısından anlamlı olmasına rağmen, çalıştayı ve çalıştayın içeriğini son derece eksik bakış açısıyla ve bazı yönlerden de hatalı yansıtmıştır. Bu yazıdan habersiz bir şekilde çalıştay sonrası bir değerlendirme yazısı olarak yazdığımız “İkinci Agroekoloji çalıştayının ardından: Agroekoloji bir yol ayrımında” başlıklı yazı her ne kadar iddiaların bir bölümüne cevap gibi olmuşsa da konuya bir netlik kazandırma gerekliliği ve ihtiyacı doğmuştur.
İlk olarak belirtmek gerekir ki, Çobanoğlu tarafından yazılan yazı üç gün süren çalıştayın bir buçuk gününe, yani yarısına yönelik gözlemleri içermektedir. FAO temsilcisinin konuşmasına ve konuşma sonrası soru almadan ayrılmasına yönelik eleştiriler haklıdır. FAO’nun agroekolojiye yönelik yaklaşımına ilişkin düşüncelerimiz de zaten Çobanoğlu tarafından benim bir yazıma atıf yapılarak verilmiştir. Bununla birlikte FAO temsilcisinin konuşması sırasında dile getirdiği sözleşmeli tarım konusu, Çobanoğlu tarafından temsilcinin kendisine olmasa da daha sonraki konuşmacılardan Tayfun Özkaya’ya soru olarak yöneltilmiştir. Özkaya bu soruya yanıtında, sözleşmeli tarımın köylüyü ekonomik açıdan ezmesine ek olarak şirketlerin her türlü tarım kimyasallarını çiftçiye dayatarak agroekolojiye kökten karşı bir sitem olduğunu açıkça belirtmiştir.
Yazıda “agroekolojinin politik bir hareket olduğundan, ancak çalıştayda doğayı, havayı, gıdayı metalaştırmaya çalışan sermayeye karşı mücadele etmek olduğundan pek bahsedilmediği” ifade edilmektedir. Oysa çalıştayda farklı oturumlarda ve özel olarak “Toplumsal Hareket Olarak Agroekoloji” oturumunda, agroekolojinin politik olarak güç ilişkilerine meydan okuyan, toprak için mücadele eden ve yaşam alanlarını savunan, patriyarkayanın ve her türlü sömürünün karşısında duran, kır ve kentlerde yaşayan emekçi halk sınıfları arasında birlik arayan, değişim değeri yerine kullanım değerini öne çıkaran, çokluğa, farklılığa, harekete ve yatay örgütlenmeye dayalı özgürleştirici yönü üzerinde durulmuştur. Dahası Adnan Çobanoğlu’nun temsil ettiği Çiftçi-Sen’in de üye olduğu Uluslararası Köylü Örgütü La Via Campesina’nın önceki genel koordinatörlerinden araştırmacı Peter Rosset’in video üzerinden sunumunda, çalıştaya La Via Campesina Avrupa Koordinasyonu’ndan katılan Eduard Hernández Nualart’ın konuşmasında ve TEDER yönetim kurulu üyesi Tayfun Özkaya’nın bir ekip tarafından kolektif olarak oluşturulan bildiri sunumunda agroekolojinin politik yönü ve hareket özelliği net bir şekilde sergilenmiştir.
Yine yazıda “Tohumculuk Yasası”na, çiftçilerin sağlıklı toprağa, sağlıklı suya, sağlıklı iklim koşullarına erişimini engelleyen tarım arazilerini yok eden, iklim değişikliğine yol açan, tüm canlıların suya erişimini engelleyen madencilik faaliyetlerine, enerji yatırımlarına karşı birlikte nasıl mücadele edileceği vb. konular paneller dizisindeki sunumlarda ve tartışmalarda pek söz konusu edilmediği” vurgulanmıştır. Çalıştayın son gününde Kuşadası Kirazlı Köyünde agroekolojik üretim yapan Nihat Fırat’ın çiftliğine bir gezi düzenlenmiş ve yapılan forumda yerel tohum egemenliği üzerinde durulmuştur. Ancak eleştirilerin “pek bahsedilmedi/pek söz konusu edilmedi” şeklinde ifade edilmesi, bunların konuşulduğunun kabul edildiğini ancak vurgunun yetersiz kaldığına yönelik olabilir. Görece olarak 2019 yılında yapılan ilk çalıştayda politik vurgunun daha hâkim olduğu doğrudur. Ancak ilk çalıştay sonrası yapılan değerlendirmelerin başında, agroekolojiye yapılan politik vurgu yanında, agroekolojinin diğer iki önemli bileşeni olan bilim ve uygulama ayağına yönelik içeriğin zayıf kaldığına ilişkin eleştiriler yer almıştır. İkinci çalıştayda bu denge gözetilmeye çalışılmıştır. Ancak buna rağmen ikinci çalıştayın ilk sunumu olan ve agroekoloji konusunda önemli araştırıcılardan Peter Rosset’in çalıştaya özel hazırladığı videodan başlayarak, çalıştayın son günü tohum egemenliğinin konuşulduğu foruma kadar her aşamada politik vurgu ihmal edilmemiştir. Üçüncü gün agroekolojik üretim yapan Nihat Fırat’ın kiraz bahçesindeki söyleşide ifade edilen organik tarımın kapitalist sistem tarafından içselleştirilmesi, dönüştürülmesi ve kendi çıkarlarına hizmet eder hale getirilmesi de bu tartışmalara ve politik vurguya dâhildir.
Çobanoğlu’nun yazısında AB fonlarına çokça vurgu yapılmaktadır. Bu vurgu neticesinde belki kendisi bunu iddia etmese de (ancak böyle bir algıya yol açacak biçimde) yazıya yapılan yorumlardan anlıyoruz ki çalıştayın bir fon kullanılarak yapıldığı anlamını çıkaranlar olmuştur. Yazıda belirtilen “Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı bayrağı” Buğday Derneği tarafından daha önce yürütülen ve sona eren bir projeye aittir. Çalıştayda bu bayrağın kullanılma nedeni, bu projeyle herhangi bir fon ilişkisi bulunmayan Zehirsiz Sofralar Platformuna ait bir bayrak/flama vs.’nin çalıştay öncesinde hazırlanmamış ve bunun es geçilmiş olmasıdır. Bir özeleştiri olarak şunu söyleyebilirim; böyle bir yanlış anlamaya mahal vermemek adına bu bayrağın hiç kullanılmaması gerekirdi. Ancak bu durum gerçeği değiştirmez. Çalıştayın organizasyonu için herhangi bir sponsorluk ilişkisine girilmemiş ve herhangi bir fon kullanılmamıştır. Çalıştayın kısıtlı bütçesi platform çatısı altındaki üyelerin kıt mali kaynaklarından ayırdıkları bağışlardan oluşmuştur. Başından itibaren hiçbir tarım, gıda veya finans çevresinden destek alınmaması da ilke kararı olarak kabul edilmiştir. Çalıştaya davet edilen bir öğretim üyemiz bu konuda şunları söylemiştir: “Bana konuşma önerildiğinde ulaşım ve konaklama konusunda hiç bir katılımcıya yardımcı olunamayacağını da bildirdiler. Bu beni çok memnun etti, demek ki büyük sermayeye sırtını yaslamamış temiz bir organizasyon diye düşündüm.”
Merak edilebilecek son bir konuya açıklık getirerek yazıya son vermek istiyorum. Gıda egemenliği ve agroekoloji konularının Türkiye’de gündeme gelmesinde ve savunulmasında Çiftçi-Sen’in büyük emeği ve katkıları olmuştur. Böyle bir çalıştayda tabii ki kendilerine yer vermek istedik ve bunu teklif ettik. Kendileri ilkesel olarak çalıştayın resmi düzenleyicileri arasında olamayacaklarını ancak çalıştaya konuşmacı olarak katılabileceklerini aktarmışlardı. Bunun dışında kendileri hiçbir aşamada göz ardı edilmedi ve programa yönelik düşünceleri de dahil olmak üzere fikirleri alındı. Yurt içinden ve yurt dışından iki konuşmacıya ulaşılmasında ve davet edilmesinde kolaylaştırıcı oldular, dayanışma gösterdiler. Çalıştay programında “Toplumsal Hareket Olarak Agroekoloji” oturumunda kendilerine konuşmacı olarak yer verildi. Ancak programın ilan edilmesi aşamasında son dakikada buradan da çıkmak istediklerini ve bu istediğin bizlerle ilgili olmadığını ifade ettiler. Dolayısıyla böyle bir sürecin sonunda son derece inciten, yargılayan ve yaralayan bir üslupla (birçok dosttan gelen geri bildirim de bu yönde) eleştiri adı altında bizleri hedefe koyan söz konusu yazı hepimizi üzmüş ve şaşırtmıştır.
Çalıştayın belki de en kıymetli yönlerinden birisi farklı bilgi ve bilme biçimleri arasında kurulan diyalogdur. Böylece, tarımı ve agroekolojiyi sadece belli bir meslek grubunun, bilim dalının veya grubun tekelinde steril bir alan olarak gören monokültür anlayışa inat, birçok aktörün bir araya geldiği yapıcı, etkileşimli, birlikte öğrenmeye dayalı bir çalıştayı geride bıraktık. Dört dörtlük bir organizasyon olmadığının farkındayız. Çalıştay sonrası çok sayıda olumlu görüş yanında olumsuz eleştiri ve sitemler de aldık. Bunların hepsi son derece yapıcı eleştiriler ve haklı sitemlerdi. Hepsini önce baş üstüne sonra da heybemize koyduk. Ancak kimimizin taşın altına elini, kimimizin de bedenini koyarak organize ettiği çalıştayın değersizleştirilmesi çabaları da bu yazının yazılmasını zorunlu kılmıştır. Umarım anlayışla karşılanır. Platform çatısı altında veya dışında dayanışma gösteren ve organizasyona emeği geçen herkese teşekkür ederiz.
HABER KAYNAK: https://fikirgazetesi.org/2025/04/15/ikinci-agroekoloji-calistayi-sonrasi-yasanan-tartismalara-dair/
İlginizi Çekebilir
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Ukrayna temsilcileri Londra'da toplanacak
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Ukrayna temsilcileri Londra'da yeni bir toplantı gerçekleştirecek. Toplantının ABD, Avrupa ve Ukrayna'nın güvenlik danışmanları ile müzakerecilerinin katılımıyla yapılacağı bildirildi.
ABD Yemen'de bir limana saldırdı: Ölenlerin sayısı 33'e yükseldi
ABD'nin Yemen'deki Ras Isa limanına düzenlediği saldırıda ölenlerin sayısı 33'e yükselirken 80 kişinin de yaralandığı belirtildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı'ya seslendi: Nerede CNN nerede BBC, bebekler ölüyor
Filistin'de yaşananları tek tek sıralayan ve Batı'ya seslenerek "Nerede bu CNN, BBC" diye soran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz gerçekleri söylemekten geri durmayacağız" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam dünyasının da kendisinden bekleneni yerine getiremediğini vurguladı.
Başpiskopos Markell'in Kişinev'den İsrail'e gitmesi bir kez daha engellendi
Moldova Metropolitliğini temsil eden Başpiskopos Markell'in Kutsal Ateş’i almak için Kişinev'den İsrail'e gitmesine bir kez daha izin verilmedi.