Almanya'da erken seçim süreci başladı, Scholz tekrar seçilebilir mi?
Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un 16 Aralık'ta mecliste yapılan güven oylamasını kaybetmesi, ülkeyi erken seçime götürecek süreci başlattı.
Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'in, Scholz'un talebi üzerine Federal Meclis'i feshetmesinin ardından 23 Şubat'ta seçime gidilebilecek.
Erken genel seçim hem Scholz, hem de partisi Sosyal Demokratlar (SPD) için önemli bir dönüm noktası olacak.
Son anketler Hristiyan Demokratların (CDU/CSU) açık ara önde olduğunu, ancak tek başına hükümeti kuracak çoğunluğu elde edemeyeceklerini gösteriyor.
Deneyimli bir siyasetçi olan Scholz ise etkili bir seçim kampanyasıyla partisini yeniden yükselişe geçirmeyi, seçimlerden birinci parti çıkamayacak olsa da SPD'yi yeni dönemde de iktidar ortağı yapmayı hedefliyor.
Favori başbakan adayı kim?
Scholz, 2022 yılının ilk aylarında yüzde 73 halk desteğine sahipti.
ZDF televizyonun son anketinde ise seçmenlerin yalnızca yüzde 37'si Scholz'u başarılı bulduğunu dile getirdi.
Ipsos tarafından 29 Kasım-1 Aralık tarihleri arasında yapılan bir anket de erken seçim döneminde Scholz'u çetin bir mücadelenin beklendiğine işaret ediyor.
Ankete göre seçmenlerin sadece yüzde 10'u, Scholz'un akıllarından geçen en iyi aday olduğunu söylüyor.
Ipsos anketine göre yüzde 19 ile en favori aday Hristiyan Demokratların (CDU/CSU) başbakan adayı Friedrich Merz.
Onu yüzde 15 ile aşırı sağcı Almanya için Alternatif'in (AfD) başbakan adayı Alice Weidel izliyor.
Hatta doğu eyaletlerinde Weidel'e destek daha da yüksek. Bu eyaletlerde ankete katılanların yüzde 24'ü Alice Weidel'ın uygun bir başbakan adayı olduğunu söylerken, Merz'i tercih edenlerin oranı 22, Scholz'a destek verenlerin oranı ise sadece yüzde 8.
Anketler SPD'yi endişelendiriyor
Scholz'un partisi SPD, Eylül ayında Saksonya ve Thüringen eyaletlerinde yapılan seçimlerde, tarihinin en kötü sonuçlarını almıştı.
23 Şubat'ta yapılması beklenen genel seçimler öncesinde anketler, son dört yıldır iktidarda yıpranan SPD'de kan kaybının sürdüğünü gösteriyor.
ZDF televizyonu için 6 Aralık'ta yapılan kamuoyu yoklamasına göre, Hristiyan Demokratlar (CDU/CSU) yüzde 33 ile birinci parti konumunda olmayı sürdürürken, aşırı sağcı AfD yüzde 17'ye ulaşan oy oranıyla ikinci parti haline gelmiş durumda.
Dört yıl önce yüzde 25,7 oy alarak seçimlerden zaferle çıkan SPD'nin oy oranı ise yüzde 15'e gerilemiş durumda.
Anketler SPD'yi endişelendirse de parti yetkilileri seçim kampanyası ile siyasi dengeleri değiştirecek bir sıçrama yapmayı umuyor.
Scholz'un Federal Meclis'teki güven oylaması öncesinde yaptığı konuşma ve son dönemdeki açıklamaları, SPD'nin 23 Şubat'a giden süreçte odaklanacağı söylemler hakkında önemli ipuçları veriyor.
Scholz: Savaşı önleyecek lider benim
Başbakan Scholz, Federal Meclis'teki güven oylamasıyla genel seçimleri öne çekmeyi hedeflediğini anlatırken bu sayede "Almanya'nın rotasını seçmenlerin belirleyebileceğine" vurgu yaptı.
Scholz, "Güven sorusunu seçmenlere yöneltiyorum: 'Güçlü bir ülke olarak geleceğimize güçlü bir şekilde yatırım yapmaya cesaretimiz var mı?'" sözleriyle seçim kampanyasını resmen başlatmış oldu.
Scholz, son günlerdeki konuşmalarında Ukrayna'daki savaşın NATO ile Rusya arasında bir savaşa dönüşmesini engelleyebilecek tek liderin kendisi olduğu mesajını veriyor ve bu şekilde daha geniş bir seçmen kitlesinin desteğini almayı hedefliyor.
SPD dışındaki üç büyük partinin de Almanya'nın Ukrayna'ya uzun menzilli Taurus füzelerinin gönderilmesini istediğine dikkat çeken Olaf Scholz, bunun büyük tehlikelere yol açabileceğini söyleyerek Almanya için barışın güvencesinin SPD olduğunu savunuyor.
Başbakan Scholz, Ukrayna'ya destek vereceklerini, ancak NATO ile Rusya arasında bir savaşı önleyecek şekilde "sağduyulu" hareket edeceklerini vurgulayarak, seçmenleri SPD'ye oy vermeye davet ediyor.
Anketler, Scholz'un bu seçim manevrasının etkili olabileceğini gösteriyor.
ARD televizyonunun yaptığı ankette, seçmenlerin yüzde 61'i Ukrayna savaşının Avrupa ile Rusya arasında bir ihtilafa dönüşmesinden duydukları kaygıları ifade etmiş, uzun menzilli Taurus füzelerinin Ukrayna'ya verilmesine karşı çıkmıştı.
SPD seçim stratejisinde, düzensiz göçle mücadele için de önemli adımlar attıklarını, ilgili ülkelerle ikili anlaşmalar yaptıklarını, sınır kontrolleriyle de bu alanda iyileştirme sağladıklarını savunuyor.
Scholz, meclisteki konuşmasında da düzensiz göçün sınırlandırılmasına dönük politikalardan somut sonuçlar aldıklarını anlattı.
Sosyal Demokratlar, bu önlemler sayesinde geçen yıl 350 bin olan sığınmacı sayısının, bu yıl yaklaşık 200 bine gerilediğini, yüzde 40 civarında düşüş sağladıklarını vurguluyorlar.
Scholz ayrıca, istihdamı artırıcı adımlar atmayı, yeni yatırımlara vergi indirimi getirmeyi, enerji fiyatlarını düşürmeyi, asgari ücreti yükseltmeyi vadediyor.
Sosyal Demokratlar, liberallerin önerdiği, emeklilik yaşının yükseltilmesi teklifine kesin olarak karşı çıkıyorlar, ayrıca zenginlerden daha yüksek vergi alınmasının yeniden gündeme alınması gerektiğini savunuyor.
Forschungsgruppe Wahlen adlı kuruluş tarafından yapılan ankete göre Alman seçmenlerin büyük bölümü için en önemli sorunların başında ekonomi (yüzde 32), düzensiz göç (yüzde 23) ve Ukrayna savaşı (yüzde 14) geliyor.
Hayat pahalılığından şikayetçi olan ve bunu en önemli sorun olarak dile getirenlerin oranı ise yüzde 9.
En güçlü olasılık 'büyük koalisyon'
Seçim anketleri, merkez sağdaki Hristiyan Demokratlar'ın (CDU/CSU) birinci parti olarak çıksalar dahi, tek başına iktidar olacak çoğunluğa ulaşamayacaklarına işaret ediyor.
ZDF'in anketinde yüzde 33 oranında gözüken CDU/CSU, aşırı sağcı AfD ile hiçbir şekilde işbirliği yapmayacağını ve bir koalisyon kurmayacağını şimdiden ilan etti.
SPD'nin yüzde 15'ler düzeyinde oy alması ve üçüncü parti olması durumunda, en güçlü senaryo Sosyal Demokratlar ile Hristiyan Demokratlar'ın bir kez daha "büyük koalisyon" kurması.
Bavyera merkezli Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partisinin Yeşiller ile bir koalisyona şiddetle karşı çıkması da büyük koalisyon ihtimalini güçlendiren bir başka etken.
Büyük koalisyonun kurulması durumunda, CDU'nun lideri Friedrich Merz'in başbakan koltuğuna oturması bekleniyor.
Scholz'un şu andaki koalisyon ortağı Yeşiller, son ankette yüzde 14 ile dördüncü parti konumunda bulunuyor.
SPD ile Yeşiller, birlikte mecliste çoğunluğu elde edebilecek sandalye sayısına ulaşamıyor.
Son dönemde büyük bir çıkış yakalayan sol-popülist Sahra Wagenknecht İttifakı'nın (BSW), yüzde 5 oy oranıyla seçim barajını kıl payı geçeceği öngörülüyor.
Ancak böyle bir durumda bile, SPD önderliğinde Yeşiller ve BWS'nin üçlü bir koalisyon kurması mümkün görülmüyor. Mevcut oy oranlarıyla bu partiler mecliste çoğunluğu elde edebilecek sandalye sayısına ulaşamıyor.
Ipsos'un son anketine göre seçmenlerin en çok tercih ettikleri hükümet formülü de büyük koalisyon. Ankete katılanların yüzde 22'si hükümetin CDU/CSU ile SPD'nin oluşturacağı büyük koalisyon tarafından kurulmasını istediklerini söyledi.
Anketler, Scholz'un partisi SPD'nin bir önceki seçimlerdeki başarısını yakalamasının zor olduğuna işaret etse de Sosyal Demokratlar erken seçimler sonrasında koalisyon senaryolarında anahtar bir konuma sahip olacak gibi gözüküyor.
Seçimlerden birinci parti çıkması beklenen Hristiyan Demokratların da istikrarlı bir koalisyon hükümeti için SPD'yle hükümet kurmayı tercih edeceği konuşuluyor.
Scholz'un başarılı bir kampanya yürütmesi, SPD'nin oy oranlarını artırması durumunda, koalisyon pazarlıklarında da Sosyal Demokratların eli güçlenecek, daha fazla bakanlık elde edebilecekler.
Hükümet neden dağıldı?
Scholz, geçen ay bütçe ve devlet harcamaları konularında görüş ayrılıkları nedeniyle koalisyon ortağı liberal Hür Demokrat Parti (FDP) ile yolları ayırmış, Maliye Bakanı Christian Lindner'i görevden almıştı.
Ülkeyi erken seçime götürmek için meclisten güvenoyu isteyen Scholz, bunu kaybedeceğini bilerek, hatta bu sonucu isteyerek böyle bir talepte bulunmuştu.
Anayasa'nın siyasi istikrarı önceliklendirdiği ülkede, ancak başbakanın meclisteki güven oylamasını kaybetmesiyle, ardından cumhurbaşkanından meclisi feshetmesini önermesiyle, erken seçime kapı aralanabiliyor.
Scholz'un partisi SPD, koalisyon ortağı Yeşiller ve ana muhalefetteki Hristiyan Birlik partileri CDU/CSU geçen ay, erken seçimlerin 23 Şubat'ta yapılması için genel bir uzlaşmaya varmıştı.
Ancak nihai karar için şimdi gözler Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'e çevrildi.
Steinmeier'in, 21 gün içinde meclisi feshetmesi bekleniyor. Fesih kararının ardından en geç 60 gün sonra Almanya'da erken genel seçimlerin yapılması gerekiyor.
Erken seçimlerin 23 Şubat'ta yapılabilmesi için Steinmeier'in fesih kararını, 25 Aralık'ı izleyen günlerde açıklaması en güçlü ihtimal olarak öne çıkıyor.
Bu seçim takvimi, siyasi krizin bir devlet krizine dönüşmemesi, ekonomiye daha büyük zarar vermemesi için de büyük önem taşıyor.
Liberallerin koalisyon hükümetinden ayrılması sonrasında, Scholz'un partisi SPD ve koalisyon ortakları Yeşiller, mecliste azınlık durumuna düştü.
Bu da önemli yasaların ve düzenlemelerin meclisten geçirilmesine zora sokmuş durumda.
Avrupa'nın lider ekonomilerinden Almanya'da başta otomotiv sanayi olmak üzere pek çok sektörde kriz, ekonomide durgunluk yaşanıyor.
Rusya ile Ukrayna savaşı kaynaklı gerilim tırmanırken, ABD'de Donald Trump'ın Ocak ayında başkanlığı devralacak olması, Almanya'da yeni ve istikrarlı bir koalisyon hükümetin bir an önce kurulması için, siyasiler üzerinde baskıyı artırıyor.
haber ve kaynak: bbc.türkçe
https://www.bbc.com/turkce/articles/crl306j07wzo