Erdoğan’ın basın kartı ambargosunu mahkeme durdurdu
Danıştay kararına göre İletişim Başkanlığı basın kartlarını muğlak gerekçelerle iptal edip başvuruları bekletemeyecek. DW Türkçe muhabirlerinin de aralarında olduğu çok sayıda gazetecinin başvurusu aylardır bekletiliyor.
Türkiye'nin yüksek yargı organlarından Danıştay, Erdoğan'a bağlı İletişim Başkanlığı'nın hükümet yanlısı olmayan gazetecilere basın kartı vermemesini haksız buldu. Bir gazeteci örgütünün açtığı davaya bakan mahkeme; Cumhurbaşkanlığı'na bağlı İletişim Başkanlığı'nın, basın kartlarını muğlak ve sübjektif gerekçelerle iptal edemeyeceği kararını verdi. Mahkeme kararına göre yeni kart başvuruları da "inceleme" adı altında bekletilemeyecek. Son iki yılda 1238 basın kartını iptal eden, 1372 kartın yenileme başvurusunu reddeden İletişim Başkanlığı; aralarında DW Türkçe çalışanlarının da bulunduğu yüzlerce gazetecinin kart başvurusunu ise "inceleme" gerekçesiyle askıya almıştı.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün 2020 raporuna göre yüzde 95'i iktidar tarafından kontrol edilen Türkiye medyası, son dönemde gazetecilere yönelik yeni bir engellemeye tanık oluyor. Hükümete mesafeli gazetecilerin kartları ya iptal ediliyor, ya yenilenmiyor ya da yeni kart başvuruları cevapsız bırakılıyor. Akreditasyon sorunu nedeniyle, gazeteciler işlerini yapamaz hale geliyor.
Dünyanın birçok ülkesinde basın kartları, meslek örgütleri ya da sendikalar tarafından dağıtılıyor. Türkiye'de ise 2018'e kadar devlete bağlı Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından veriliyordu. Ancak kimlerin basın kartı almaya hak kazandığına karar verilen komisyonda, gazetecilik örgütünden temsilciler de bulunduğu için herhangi bir ayrımcılık yaşanmıyordu.
Gazetecilere yeni baskı yolu: Kart ambargosu
2017'de yapılan referandumla Türk tipi başkanlık sistemine geçilince, eskiden basın kartlarını veren devlet kurumu, 2018'de İletişim Başkanlığı adı altında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bağlandı. AKP'nin Almanya dahil birçok ülkede faaliyet gösteren "think-tank" kuruluşu SETA'da uzun yıllar görev yapan Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı'nın bağlanan İletişim Başkanlığı'nın başına getirildi. Bu değişikliğin ardından basın kartı komisyonu dağıtıldı, gazetecilerin kart başvuruları tamamen Cumhurbaşkanlığı'nın inisiyatifine geçti.
Yasal düzenlemeye göre, daha önce basın kartı almanın önündeki tek engel, çeşitli suçlardan hüküm giymiş olmaktı. Bu uygulama da, düşünce açıklamanın zaman zaman terör suçları kapsamında cezalandırılması nedeniyle bazı gazetecilerin kart almalarına engel oluyordu. Ancak yetkilerin tamamen Cumhurbaşkanlığı'na devredilmesiyle birlikte, yönetmelik değiştirildi. "Milli güvenlik ve kamu düzenine aykırı davranış" ve "gazetecilik onurunu zedeleyecek işler yapılması" gibi muğlak gerekçeler kondu. Kimin nasıl denetleyeceği belirsiz bu gerekçelerle, mahkemelerin haklarında herhangi bir hüküm vermediği yüzlerce gazetecinin basın kartı, ya iptal edildi ya da yenilenmedi. Cumhurbaşkanlığı'na bağlı İletişim Başkanlığı bu yöntemle; kontrol edemediği az sayıdaki medya kuruşlarında çalışan ya da haberlerinden hoşlanmadığı muhalif gazetecilere basın kartı vermedi, böylece çalıştıkları kurumlarda mesleklerini sürdürmelerini engellemiş oldu.
Muhalif gazetecilere "terörist" suçlaması
Türkiye'de hükümetin kontrolünde olmayan kurumlarda çalışan gazeteciler, uzun bir süredir mesleklerini sürdürmekte güçlük çekiyor. Bağlı bulundukları kurumlar hukuki ve mali baskılarla boğuşurken, gazeteciler de imza attıkları en küçük bir eleştirel haber ya da sosyal medya paylaşımı nedeniyle hükümet tarafından "terörist" ilan ediliyor. Basın kartları da elinden alınınca gazetecilik yapmaları çok daha zorlaşıyor. İletişim Başkanlığı'nın açıkladığı resmi rakamlara göre, 2018-2020 yılları arasında 1238 basın kartı iptal edildi. 1371 gazetecinin basın kartları, Cumhurbaşkanlığı'nın yeni muğlak koşulları nedeniyle yenilenmedi.
Fahrettin Altun'un başkanlığındaki kurumun son uygulaması ise yeni kart başvurularını "inceleme" adı altında bekletme. Tüm yasal koşulları uygun olmasına rağmen yüzlerce gazetecinin basın kartı başvurusu, "İnceleme yapılıyor" gerekçesiyle yanıtsız bırakılıyor. Bu şekilde gazeteciler basın kartlarını alamadıkları için görevlerini yapmakta büyük güçlükler çekiyor. DW Türkçe'de çalışan gazeteciler de, İletişim Başkanlığı'nın "inceleme"sine takıldı. 6 ay önce yapılan başvurular, İletişim Başkanlığı tarafından herhangi bir gerekçe açıklanmaksızın "inceleme" gerekçesiyle bekletiliyor. Süreçle ilgili bilgi almak için DW adına Cumhurbaşkanlığı'na gönderilen yazılı başvurular da yanıtsız bırakılıyor.
Basın kartı Türkiye'de neden çok önemli?
Peki Türkiye'de bir gazetecinin basın kartı sahibi olması neden önemli? Temel olarak basın kartı olmayanlar, devlet tarafından "gazeteci" olarak kabul edilmiyor. Bu yaklaşım, sokaktaki polisten, en tepedeki bürokrata kadar birçok kesimin uygulamalarına yansıyor. Sokak röportajı yaparken ya da herhangi bir toplumsal olayı izlerken basın kartı sahibi olmadığınız için polis tarafından engellenebiliyorsunuz. Ya da herhangi bir haber için soru sorduğunuz bürokrat, basın kartınız olmadığı için sizi yanıtsız bırakıyor. Devlet sizi gazeteci olarak tanımadığı için herhangi bir resmi toplantıya da katılamıyorsunuz. Bırakın Erdoğan'ı, herhangi bir bakanın basın toplantısına katılarak soru sormanız da bu şekilde engellenmiş oluyor.
Yargı: Uygulama baskı ve endişe altında tutuyor
Cumhurbaşkanlığı'nın yeni basın kartı politikası, geçtiğimiz günlerde dava konusu oldu. Ülkenin en büyük ikinci gazetecilik örgütü olan Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), basın kartı yönetmeliğindeki muğlak maddelerin iptali istemiyle Danıştay'a başvurdu. Başvuruyu inceleyen yüksek mahkeme, "Milli güvenlik ya da kamu düzenine aykırılık veya bunları alışkanlık edinme" ve "gazetecilik meslek onurunu zedeleyecek işler yapılması" gibi muğlak ve keyfi gerekçelerle basın kartlarının iptal edilemeyeceğine karar verdi. Kararda, mevcut yönetmeliğin "gazetecileri baskı ve endişe altında tutacağına" dikkat çekildi. Danıştay, gazetecilere verilmeyen basın kartının Cumhurbaşkanlığı'nda çalışan personele dağıtılmaması gerektiğine de işaret etti. Mevcut uygulamaya göre, İletişim Başkanlığı'nda çalışan memurlar bile basın kartı alabiliyor.
"Ambargonun yasal dayanağı ortadan kalktı"
Basın kartları yönetmeliğini ÇGD adına yargıya taşıyan avukat Onur Can Keskin, Danıştay'ın aldığı kararın hemen uygulanması gerektiğine işaret ediyor. Danıştay'ın aldığı kararın kesin ve itiraza kapalı olduğunu belirten Keskin, DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Mahkemenin kararı bağlayıcı. Yani idare karara uymak zorunda. Ancak İletişim Başkanlığı'nın nasıl bir uygulamaya gideceğini kestirmek güç. Çünkü mevcut başvuruların çoğunun hangi nedenle bekletildiği ya da reddedildiği bilinemiyor. Bununla birlikte başvuruların reddedilmesinde yürütmesi durdurulan maddeler ve bu maddelerde yer alan ifadelere dayanılarak yapılan takdiri değerlendirmeler gerekçe gösterilemeyecek. Başvuruların bir kısmının incelemenin sürmesi nedeniyle bekletildiği düşünülecek olursa, artık incelemenin yasal dayanağı ortadan kalktığı için kart başvurularının da bekletilmeden sonuçlandırılması gerekecek."
Cumhurbaşkanlığı, kartsız gazetecilere yine "terörist" dedi
ÇGD'nin başvurusu üzerine Danıştay'ın aldığı karar, kesin ve bağlayıcı olduğu için hemen uygulanmak zorunda. Ancak Cumhurbaşkanlığı'na bağlı İletişim Başkanlığı'ndan gelen ilk açıklamalar, hukuka uyma niyetinin olmadığını gösteriyor. İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Danıştay kararından sonra yaptığı açıklamada, basın kartı vermediği gazetecileri bir kez daha "terörist" ilan etti: "Görevde olduğumuz müddetçe 'gazetecilik' adı altında 'terörizm propagandası' yapanlarla mücadele edeceğiz. Terör seviciler boşuna sevinmesinler!" Altun açıklamasında, Danıştay'ın iptal ettiği maddelerin "daha iyisi"ni yapmak için çalışmaya başladıklarını da söyledi.
MLSA: Yasal olmayan engellemeler sürecek
Altun'un bu açıklamaları, Cumhurbaşkanlığı'nın yine benzer muğlak gerekçelerle gazetecilerin kart almasını engelleyeceği yorumlarına yol açtı. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği'nin (MLSA) Eş-Direktörü avukat Veysel Ok, Cumhurbaşkanlığı'ndan yapılan bu açıklamayı DW Türkçe'ye şu sözlerle değerlendirdi: "Danıştay; son kararıyla basın kartının bir baskı aracı olarak kullanılamayacağını tespit etmiş oldu. Bu da Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın gazeteciler üzerindeki gölgesinin kalkması demek. Ancak Fahrettin Altun'un açıklamalarında da anladığımız üzere, iktidar yeni ve daha sert bir yönetmelik yapmak için harekete geçmiş bile. Açık ki iktidar gazeteciler üzerindeki gölgesini ve baskısını artırmak için yasal olmayan yolları denemekten vazgeçmeyecek."
RSF: Ankara'ya uluslararası baskı işe yarıyor
DW Türkçe'ye konuşan Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Türkiye temsilcisi ve Bianet medya özgürlüğü raportörü Erol Önderoğlu da benzer endişeler taşıyor. Mevcut düzenlemenin, "kart bekleyen gazetecilere 'istenmediği' ve haberlerini gözden geçirmesi gerektiği gibi bir izlenim bıraktığına" işaret ediyor. 80 yaşına basan 51 yıllık gazeteci Aydın Engin'in basın kartının bile iptal edildiğine dikkat çekten RFS Temsilcisi, uluslararası tepkilerin işe yaradığı görüşünde.
Bülent Mumay
© Deutsche Welle Türkçe
KAYNAK: https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fan%C4%B1n-bas%C4%B1n-kart%C4%B1-ambargosunu-mahkeme-durdurdu/a-57310102