12 Eylül ve gerçekler...
Türkiye hiçbir zaman gerçek manada yaşadıkları ile yüzleşmemiştir.
Göstermelik laflar, göstermelik icraatlarla vaziyet geçiştirilmiştir.
Çıkara dayalı, günlük yaşama dayalı, hırs dolu, şehvet dolu, yarını ve geleceği düşünmeden alınan kararlar ve uygulamalar bizi AB ve ABD gibi ülkelerin gelişmişliğini 50 yıl geriden takip etmeye zorlamıştır.
Gelişmişlik deyince aklınıza akıllı telefon kullanımı gelmesin.
Bir zamanlarda ÇAĞRI CİHAZI vardı, İNEKLERE bile takılıyordu, ama o inekler bol süt vermiyordu?(!)
12 Eylül acı bir şekilde yaşayanlardanım.
1980 yılı.
Halen o SEKSENLER dizisini izlerken o günleri acı bir tebessümle yaşıyorum.
Ezayı biz çektik.
Mahpuslarda haksız yere kalanlara, canlarını kaybedenlere, sırra kadem basanlara olan oldu.
Öyle bir toplum olmuşuz ki, dünü bir çırpıda unutup, bugünü ŞAKŞAK ile anan hale gelmişiz.
İyi hatırlıyorum, 12 Eylül olduğunda, sokaklarda, kahvelerde, işyerlerinde, evlerde, okullarda ve her yerde, ASKERE- İHTİLALİ YAPANLARA ne övgüler düzülüyordu.
O gün doğan veya o yıl doğan her çocuğa ya EVREN ya da KENAN ismi takılıyordu.
Her yerde o dönemin paşalarının resmi asılıyor ve herkes onlara bir destan düzüyordu.
Tam 40 yıl geçti ve sonunda yargılandılar, yargılanma aşamasında ise, o yağ çekenler, çocuklarına adını koyanlar, her yere resmini asanlar, yere göğe sığdıramayanlar, bir numaralı ihtilal karşıtı oldular, o dönemin paşalarını yerden yere vurdular.
İkiyüzlü, bin bir yüzlü, çıkarcı, yiyici, günü kurtarıcı, çoluk çocuğumuzun geleceği düşünmeyen, devleti ARPALIK olarak görüp, “ah bir devlete kapağı atsam da hayatımı garantiye alsam” zihniyeti ile yaşayanların getirdiği rezil bir ortamda yaşıyoruz.
Tabi buna yaşamak denirse.
Açlık ve yokluk sınırı altında bir asgari ücret ile emekli maaşları.
İnsanca uygarca yaşamak hayal olmuş.
Ama şak şak bol.
Dün (1980) olduğu gibi..
Ekonomi dip yapmış, malını satan yerine yenisini koyamaz olmuş, Üreten üretemez hale gelmiş, lüks tüketim arzusu artmış, uyuşturucu kullanımı artmış, ahlaksızlık diz boyunu çoktan geçip gırtlağa gelmiş, kolay yoldan zenginleşme hayalleri, yolsuzluk- hırsızlık- ihaleden götürme- fahiş fiyatla alım- israf- debdebe- makam saltanatları- araç saltanatları- haksız hukuksuz uygulamalar, adaletin gözünü kör edip, elini kolunu bağlama çabaları son hızla sürmekte...
Yine şak şak..
1980 öncesi de, 40 yıl sonrası da, aslında toplumsal anlayış ve yaşama kültürümüzde çok şey değiştirmemiş.
ŞAK ŞAKÇI bir toplum, her zaman olduğu gibi ülkenin makûs kaderini belirliyor.
Yine tuzu kurular sahnede.
Yine düzeni dümeni tıkırında olanlar konuşuyor.
Yine onlar güçlü.
12 Eylül’ü ve o günleri başımıza musallat edenler, şimdi hiç kusur ve kabahatleri yokmuşçasına söylem ve eylemde bulunup, arsız ve hayasızca icraatlarda bulunurken, onlara yine ŞAK ŞAK devam ediyor..
Sürpriz değil.
“Bırakınız çocuklar yapsınlar, benim memurum işini bilir, bal tutan parmağını yalar” zihniyeti işte bizi bu hale getirdi.
Yazık bu devlete ve millete.
Şak şakçı toplum olduk.
Yanlış uygulama, tavır ve icraatlarla Yarını, geleceği, gençlerin geleceğini çaldığımız yetmezmiş gibi, olan biten her şeye ŞAK ŞAK yapmak 1980 de ihtilalı yaşayan bizlerin en kutsal görevi olmuş sanki (!)
12 Eylül’ün yıldönümünde:
Adaletsizliğe prim verenlere, hak ve hukuku çiğneyenlere, üç kuruşu emeklisine reva görenlere, asgari ücreti yokluk ve açlık sınırının üzerine çıkarmayanlara, üniversite okumuş gençlerimize iş veremeyenlere, hak hukuk ve adaletten şaşılarak işe alım yapanlara, ehliyet ve liyakati göz ardı edenlere, milleti sadaka kültürüne zorlayanlara, herkese adil- hakça- eşit hizmet sunmayanlara ve tüm olup bitenler acı bir şekilde yaşanırken şahsi çıkarı ve ikbali için sessiz kalanlara, kim olursa olsun, KAHROLSUN...
Allah, Devlete ve millete zeval vermesin.