DEMİREL MODELİ ÇARE OLUR MU?
Çok karışık ve kaotik günler yaşıyoruz, bunu kabul edelim.
Ne var ki, umutlarımız da çok.
Hep böyle kalmayacak, zaman işledikçe güzel sürprizler de ortaya çıkacak..
O sürprizlerin neler olacağını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Tüm dünya gibi ülkemiz de bir GEÇİŞ DÖNEMİ'nden geçiyor.
Geçmişte yapılan hatalar, bir bir ortaya çıkıyor.
Pandemiye hazırlıksız yakalandık. Ekonomik krizlerin karşımıza acılı biçimde
çıkacağını hesaplayamadık.
İyi dönemlerimizde Orta Gelir Tuzağı'nı aşamadık.
Dolar krizi, geçim krizi, satınalma gücü krizi, enflasyon belası, iklim değişikliğiyle
artan afetler dizisine dayanma gücümüzün ne ölçüde karşı gelebileceğini
tahmin edemedik.
İhracatla büyüme modelinin her daim işe yarayacağını düşündük.
Yap - İşlet - Devret yönteminin her zaman işe yaramayacağını kabul edemedik.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin her derde deva olacağını düşünüp
gerisine boşverdik.
Şimdilerde enerji fiyatları petrol ve doğal gaz başta sürekli yükseliyor.
Emtia fiyatları çoktan eşikleri aşmış gidiyor.
Bakın enflasyon rakamları açıklandı, gayri resmi yüzde 40'ları aşıyor.
Yeni düzenlemeler gerekiyor mücadele için. Hareket yok.
Çiftçi, memur, işçi, patron, genç, yaşlı 86 milyonun üçte ikisi, çok endişeli bir
bekleyiş içinde.
Çalışanların yüzde 43 civarındakiler ASGARİ ÜCRET'le yaşamak için bin takla atıyor.
Çarşı- pazar gittikçe boşalıyor.
Bir süredir Batı Karadeniz'de dolaşıyorum. Bartın'ın güzel ilçesi Amasra ve köylerini
geziyorum. Pazarlara gidiyorum. Köylülerle bol bol sohbet ediyorum.
Gazeteci olduğumu öğrenince gübreden başlayıp samandan çıkıyorlar ve zamlarla
baş edemediklerini anlatıyorlar.
Sonbahardan kışa geçerken gelecek aylarda boşalan ceplerini nasıl dolduracaklarını
bile bilmiyorlar.
İneği olanlar biraz daha iyimser. En azından ailenin süt, yoğurt ve peynir ihtiyacını
karşılayabileceklerini düşünüyorlar.
Bunu dinleyince rahmetli Süleyman Demirel aklıma geliyor.
ÖNCE KÖYLÜ DOYACAK, SONRA BİZLER
Demirel, her şeyden önce pratik bir insandı. Genelde görüşlerine katılmasam da
Cumhurbaşkanlığı sürecini çok iyi yönetti.
İstanbul'da bir toplantıya katılmıştım.
Demirel'in bizlerle sohbet edeceği söylendi. Koşa koşa gittim.
Türkiye yine ekonomik sıkıntılar içindeydi.
Demirel'e sormadan edemedim. Çünkü, 70 cente muhtaç olduğumuz zamanları onunla
yaşamıştık.
"Efendim, tarımda sıkıntılar var. Türkiye, kendisini doyuran değil, doyuramayan ülkeler
kategorisinde. Bunun için nasıl bir model önerirsiniz?"
Sanki böyle bir soruyu bekliyormuş gibi hemen şu cevabı verdi:
"Köylü, önce kendisini doyuracak ki, bizleri doyursun.
Çiftçiye ve hayvancılıkla uğraşanlara iki inek, birkaç koyun ve keçi, ekeceği biçeceği
arazisi için bedeva tohum, gübre, ilaç ve ucuza traktör sağlayacaksınız. En önemlisi de
her çiftçiye ürün planlaması hazırlanmalı.Satamayacağı ürünü ekmemeli. Bakın bu koşullar sağlandığında sadece köylü değil, ülke de doyacak."
Şimdilerde bu model tutar mı bilemem ama Demirel ne de olsa Çoban Sülü idi ve bir bildiği
vardı.
Bence, tarım ve hayvancılık hiçbir zaman kenarda köşede kalacak alanlar değil.
Koca koca şehirlere dolduk, köyleri unuttuk.
Ancak "Orada bir KÖY var uzakta..
Gübreyi, samanı, ilacı ithal edeceğimize bu alanlarda kendimize yetecek modelleri ortaya
çıkarmamız gerekiyor.
Aksi takdirde patatesi, soğanı, mercimeği, fasülyeyi hatta sarımsağı da İTHAL etmekten
kurtulamayız.