DÜMEN, YENİDEN AVRUPA’YA MI?
Yakın tarihe baktığımızda koskoca imparatorlukların dağılıp yerlerine küçük ve orta boy devletlerin kurulduğunu görürüz.
Üç kıtada egemen Osmanlı İmparatorluğu da bu kaderden kurtulamadı ve dağıldı gitti. Yerini Türkiye aldı.
2023’te Türkiye’miz ikinci yüzyılına başlayacak.
Çok şanslıyız ki, Atatürk yol haritasını çizmiş ve “Batıya bakın, medeniyet orada” demiş.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Kendimizi başka yerde değil, Avrupa’da görüyor ve orada bir gelecek inşa etmek istiyoruz..” demecini okuyunca, artık bir o yana, bir bu yana dümen kırmayacağız diye düşündüm.
Tabii ki, yakın komşularımızla çok iyi ilişkiler geliştireceğiz, bu bizi Avrupa hedefinde de çok güçlü kılar.
Başta ABD, uzak mesafe müttefiklerimizle de dostluk çerçevesinde çıkarlarımızı da koruyacağız. Çünkü varlık nedenimiz kendimizi çok iyi konumlandırarak kalkınıp büyümek.
Kadınımız erkeğimiz omuz omuza çalışmalı bu anlamda. Her ne iş yapıyorsak en iyisini yapmalıyız.
Avrupa Birliği’nin (AB) kendi içinde sorunları yok mu? Hem de nasıl var. Bunların çoğunu da biliyoruz.
Güçlü, her daim reformlarını yapan, insana insan olarak değer veren, hukukun üstünlüğünü kabul edip kurumlarını buna göre düzenleyen, başta terör, eğitim ve bilimsel kavramları gözbebeği yapan bir Türkiye, ekonomik reformlarla gelişmişlik düzeyinde AB’ye yardım edebilir.
Anlaşıldı ki, biz kendi içimize kapandığımızda savruluyoruz.
Mafya tipler bile işin içine giriyor.
Ankara kriterleri dedik, reformları unuttuk.
Aralık ayında zaten Avrupa ile buluşmamız var. AB Dönem Başkanı Angela Merkel, bu buluşmanın çok önemli olduğunu defalarca açıkladı. Bir dönüm noktasındayız.
REFORM HAYATIN İÇİNDE VAR
Hamaseti bir kenara koyup, yeniden gündeme gelen reform sözcüğünün altını kalın çizgilerle çizelim.
Açıkça kabul edelim. Son 10 yılda istenilen şekilde reformları yapmadık, yapamadık.
Çok siyasallaştık. 15 Temmuz kalkışması da bize zaman kaybettirdi.
Dini ideoloji gibi görenler, bu örtünün altında kendi çıkarlarını, rantı, usulsüzlükleri, mafyavari yöntemleri legal hale getirdiler. Ayırmacılık, kayırmacılık derken kendimizi son yaşadığımız “Kur savaşı”nda bulduk. Böyle olmamalıydı.
Berat Albayrak’ın istifasına kadar giden yolda ekonominin iyi yönetilemediğini ve ekonomik kurumları yeterince doğru kullanmadığımız görülüyor. Sanırım dersimizi aldık artık.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bizim bedenimize uymadı.
“Faiz sebep - enflasyon sonuç” demek, biraz da “Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar” tartışmasına benzedi.
Bunları bırakalım da halkın neden “dolar”a koştuğuna bakalım.
Döviz Tevdiat Hesapları (DTH) 250 milyar dolara dayanmış, haberimiz var mı?
NEDEN DOLARA KOŞUYORLAR?
İşte reform yapılacaksa tam da lirayı değerlendirecek adımlar atılmalı ki, iki de bir “Acı Reçete’yi kim içecek?” sorusu sorulmasın. Darılmayın ama Saray kullanacak öncelikle bu acı reçeteyi. O mağrur binanın bütçesini kimler yönetiyorsa, tutumlu olmayı ezberleyecek.
Şu koronavirüs belasını yaşarken sakin sakin reformlar haydi başlasın beyler hanımlar...
Anahtar sözcükler, üretim ve boş yere tek kuruş harcamamak.
Yeri göğü beton yapılarla donatıp, lüks konutları yapmak yetmiyor, o yapıları, depremlerde evleri yıkılanlar değil, varlıklılar alıyor.
Duyuyorum, lüks konutlar satın alarak yıllar içinde tam rantiye olmuşlar. Böyle şey olur mu? 125 dairesi, 150 dairesi olanlar var.
Bu insanlar her ay topluyorlar kiraları, dolara gömüyorlar.
Peki nasıl üretime kaynak ayıracğız?
Onları da bizi yönetenler düşünecek. Yağma yok.
ŞİRKETLER HALA ERKEK EGEMEN
Hani diyoruz ya, birinci ülkeler ligine girmek için kadın - erkek omuz omuza koşacağız. Bu alanda alacağımız çok yol var.
Yazımın bu bölümünde firmalarda çalışan iş kadınlarının durumundan söz edeceğim.
Ülkemizde ekonomiyi büyüten şirketlerin neredeyse yüzde 80 - 90’ının başında erkekler bulunuyor. Hem sahiplik hem de CEO’luk yapan kadın sayısı çok yetersiz.
Geçenlerde Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu vardı.
Her yıl toplanan Forum bu yıl Türkiye Kadın Direktörler Konferansı’nın 8’incisini düzenledi. Alanında uzman isimlerin online katıldığı zoom toplantısında “Kapsayıcı ve Eşitlikçi Bir Gelecek” teması işlendi. Ardından da 2020 Yönetim Kurulunda Kadın Türkiye raporunun sonuçları tartışıldı.
Bu konferansların amacı Borsa (BIST) şirketlerinin yönetim kurullarındaki kadın sayısını her yıl artırmak.
Bu yıl ynetim kurullarındaki kadın oranı yüzde 15.9’dan yüzde 17’ye çıkarken, BIST 100 şirketlerinde de bağımsız yönetim kurulu üyeleri arasında kadın oranı yüzde 17.7’den yüzde 20.2’ye yükseldi.
Yine de bu oranlar az. Düşünün tüm borsa şirketlerinin yalnızca 37’sinin yönetim kurulu başkanı kadın olurken, kadın CEO’ların oranı yüzde 2.5’te kaldı.
Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu Direktörü Melsa Ararat, Türkiye’de politika üretenlere seslendi ve “Gerek siyasi temsilde, gerekse devlet kontrolünde ve halka açık şirketlerde kadınlar için artık daha kararlı olmazlarsa Türkiye ile AB ülkeleri ve diğer gelişmiş ülkeler arasındaki ayrışma daha da artacaktır” dedi.
Reform dönemine giriyoruz ya, bu alanda da çok çalışalım.
PANDEMİNİN YÜKÜ KADINLARDA
Konferansta pandemi sürecinin en çok kadınları etkilediği de rakamlarla ortaya çıktı.
İşsiz kalan eşine destek ve evi yönetmek kadınlara düşüyor. O kadar çok kadın var ki, bu dönemde işini gücünü bırakmak zorunda kaldı.
Konferansın ana tema konuşmacısı IMF Strateji, Politika ve İnceleme Dairesi Başkanı Ceyla Pazarbaşıoğlu, pandeminin cinsiyetler arası eşitsizliği artırdığına dikkat çekti ve şöyle konuştu:
“Geçen yıl dünyada kadınların işgücüne katılımı erkeklerden yüzde 20 daha azdı. Pandemi krizi ile bu oranın daha da artması bekleniyor. Bunun nedeni kadınların ağırlıklı olarak yüz yüze yapılan işlerde çalışması. Mesela, ABD’de kadınların yüzde 54’ü uzaktan yapılamayan sosyal hizmetler sektöründe çalışıyor. Brezilya’da bu oran yüzde 67. Daha az gelişmiş ülkelere gidildiğinde ise yüzde 88’lere kadar çıkıyor. Pandemi, kadınların ev bakımıyla ilgili sorumluluklarını artırdı. 6 yaşında küçük çocuğu olan erkeklerin eve kapanmaların kaldırılmasından sonra işe dönme oranı kadınlardan 3 kat fazla.”