ERDOĞAN’DAN ÖZEL DEMEÇ NASIL ALINIR?
Günlerdir, tartışılan bir konu var. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan neden MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye neden cevap vermedi?..
Şöyle başlayalım;
Bahçeli, çok uzun yıllardır terörün sonlandırılması için şahin politikalar izleyen ve terörist başı Abdullah Öcalan’ın idam edilmesi gerektiğini de savunan bir politikacıydı.
Ne var ki, ülkeyi ayağa kaldıran son demeci, “Öcalan, gelsin TBMM’de DEM sıralarında otursun ve PKK’nın tasfiye edilmesini sağlasın” mealindeki sözleriyle gündemi ters yüz etti. Umut hakkından bahsetti.
Oysa, bırakın umut hakkını 25 yıldır İmralı’da hapiste olan emekli terörist başı Öcalan, artık bütün Kürtlerin temsilcisi olma hakkını çoktan kaybetmişti.
Ne Kandil, ne Kuzey Irak’taki Kürtler, ne de Suriye’deki YPG- PYD Kürtleri, Öcalan’dan umudu kesmiş, başka mecralarla ve hamilerle yollarına devam ediyordu.
Ayrıca Edirne’de cezaevinde olan Selahattin Demirtaş da Öcalan’la fikir ayrılığına düşmüştü. Bu görüş ayrılığı konusu da ayrı bir yazı oluşturuyor ki, şimdilik ona girmeye gerek yok.
DEM Partili Kürtler, Öcalan’dan hala umutlu olsalar ve ona destek verir gibi görünseler de ne kadar ihtiyatlı olduklarını birlikte izliyoruz.
Sadede geliyorum…
Özgür Özel, Müsavat Dervişoğlu ve DEM eşbaşkanları gibi liderler Bahçeli’ye cevaplar verdiler, sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhur İttifakı ortağı karşısında SUSKUN kaldı.
Tataristan’ın başkenti Kazan’a giderken ona eşlik eden GAZETECİLER, neden Erdoğan’a Bahçeli ile ilgili soru sormadılar ya da soramadılar?
Bunun cevabı İletişim Başkanlığı’na bağlı ekibin gazetecilere böyle bir soru sormamalarını telkin etmeleridir.
Tamam diyelim durum böyleydi.
CESUR YÜREK OLMAK LAZIM
Kimse kusura bakmasın. Cesur olabilselerdi çıkarılan engelleri yenebilirlerdi.
Mesela, tüm gazetecilerin içinde değil, bir ara pundunu yakalayıp Erdoğan’a yalnız ulaşmanın çarelerini düşünebilirlerdi.
Kolay olmazdı ama denemek de bir ömre bedeldi.
Gazetecilik hayatım boyunca hep bunları denedim.
Erdoğan’dan nasıl özel demeçler almayı başardıklarımla ilgili birkaç anımı aktarayım sizlere…
Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı iken Saraçhane’deki İBB binasında İstanbul’un ekonomisi üzerine ilk söyleşiyi Milliyet Gazetesi için yapmıştım.
Erdoğan Başbakan iken yine buluştuk ve onunla ilk ekonomi sohbetini yaptım.
Göreve yeni gelmişti. Söyleşiyi AK Parti Genel Merkezi’nde gerçekleştirmiştik. Yanında eski bakanlardan Nazım Ekren de bulunuyordu. O günlerde Doğan Grubu’nun ekonomi gazetesi Finansal Forum’da çalışıyordum. Çift sayfa yayınlandı röportaj ve oldukça ses getirdi.
Daha sonra farklı gazetelerde görev aldım. Yine denedim onunla kısa veya uzun birkaç röportaj yaptım.
Mesela bunlardan birisi, IMF ile stand - by anlaşmalarıyla ilgiliydi. Ve 18’inci IMF anlaşmasıyla Türkiye, ekonomide düze çıkmayı başarmış, paradan 6 sıfır atılmıştı.
O dönemde Ekonomiden Sorumlu Bakan Ali Babacan idi. Stand- by anlaşmasının bitip bitmediği tartışılıyordu. Babacan ihtiyatlı konuşuyordu.
Bir İş Konseyi toplantısında Erdoğan’ın yanına gittim ve “Sayın Başbakan IMF ile anlaşma tamamlandı, artık IMF’siz yaşayacağız değil mi?” diye sordum.
“Evet öyle… Bundan sonra IMF, hiçbir zaman hayatımızda olmayacak” dedi…
Ve gerçekten ondan sonra IMF ile hayatı sonlandırdık. Hatta son ekonomik krizde bile Erdoğan IMF’siz yola devam etti.
SON SİSTEM İŞİ BOZDU
Ne zaman ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi uygulanmaya başlandı, artık Erdoğan’a ulaşmanın da keyfi kalmadı.
Başbakan iken Erdoğan’a Basın Danışmanlığı yapan kişiler daha çok gazetecilik yapanlar arasından seçilirdi.
Mesela, Akif Beki, Ahmet Tezcan, Kemal Öztürk gibi ilk aklıma gelen isimler bizlere destek verirlerdi.
Onlara özel olarak teşekkür etmek gerekiyor. Çünkü halimizden anlarlardı…
Cumhurbaşkanlığı Sistemi, hem merkeziyetçi ve hem de Erdoğan’ın İletişim ekibini kontrolcü bir konuma taşıdı.
Yurt dışı uçuşlarda isimler önceden belirleniyor ve asla sürpriz kabul edilmiyor.
Gazetecilik sınırları ve engelleri aşma mesleğidir.
Tehlikeli gibi görünür ama cam tavanları kırınca da zaferi kazanmış sayılırsınız…