GÜZEL MARMARA NASIL KURTULUR?
Gerçeklerden yola çıkalım.
Marmara’yı “ölü deniz”e çevirmesi tehlikesine yol açan şu deniz salyası ya da müsilajla mücadeleye başlarken, bilelim ki Türkiye’nin sanayi tesislerinin neredeyse yüzde 60’a yakını bu bölgede.
Acaba kaç kuruluşta biyolojik arıtma var? Bilen yok.
Birçok kez gezdiğim, gördüğüm ve izlediğim fabrikalarda kağıt üstünde “arıtma tesisi” var görünüyor.
Patron ve genel müdürlerine sorarsanız da, ayrım yapmadan, “Biyolojik arıtmalarımız var ve devamlı çalışıyor” derler.
Yıllar önce çalıştığım Milliyet Gazetesi için “Marmara’nın Sanayi Üçgeni; Çerkezköy, Lüleburgaz ve Çorlu” başlığıyla bir dizi yazı hazırlamıştım.
Foto muhabirimiz Garbis Özatay ile yollara düştük.
İzinler aldık, sanayi kuruluşlarının patron veya üst düzey yöneticileriyle konuştuk. Görüşmelerimiz çok iyi geçerken, arıtma tesislerine konu geldi mi, yetkililerin yüzü ekşiyordu.
Dizide çevre meselesini öne aldığımız için “Arıtmanızı inceleyebilir miyiz?” diye sorunca suratlar asılıyordu.
Neyse, yine de kolaylık gösterenler de vardı.
Gezdiğimiz kuruluşlar çeşitliydi. Tekstil, boya, gıda üreticisi fabrikalar veya petrokimya, beyaz eşya gibi farklı üretim yapanlar da mevcuttu.
Dizi bitti, o dönemdeki Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak’a gittik.
“Dizi bitti, ancak bize bir helikopter kiralayın, arıtma tesislerini bir de kuş bakışı fotoğraflayalım” dedik.
Sazak, olumlu karşıladı, ertesi gün de Garbis’le helikoptere bindik, çeşitli fotoğraflar çektik.
İşimiz bitti, akşam oldu gazeteye koştuk, Sazak’a fotoğrafları gösterdik ki, tesislerin çoğunda “arıtmalar” çalışmıyordu.
Dizinin son günü o fotoğrafları kullanıp gazeteye manşet yapacaktık.
O dönem Milliyet binasında Radikal Gazetesi de çıkıyordu.
Gece Radikal’in Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz, dehşet kirlilik fotoğraflarını görünce bizim diziden alıntılar da yaparak gazetesine manşet çaktı.
Öyle olunca fotoğrafları Milliyet kullanamadı ve Derya Sazak ile Mehmet Yılmaz arasında tartışma ortaya çıktı.
Garbis ile ben de çok üzüldük. Ancak tek tesellimiz, Marmara kıyısındaki sanayi tesisleriyle ilgili gerçeklerin yine de ortaya çıkması oldu.
Bu yaşanmış hikayeyi anlatmamın nedeni, Türkiye’nin sanayi merkezi Marmara kıyılarının nasıl kirlendiğine yönelik bilgi vermekti.
MÜSİLAJDA BOĞULMAYALIM
Marmara Bölgesi, Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan çok önemli bir geçiş coğrafya alanı.
Tam tamına 67 bin kilometrekarelik bir yüzölçümüne sahip. Yani Türkiye topraklarının yüzde 8.5’ine denk geliyor.
Marmara Denisi ise 11 bin kilometrekarelik yüzölçümüyle bu önemli ve stratejik bölgenin iç denizi durumunda.
Bölgenin nüfusu çok yoğun. 30 milyona yakın insan yaşıyor. Sanayi tesisleri yanında kanalizasyon ve evsel atıklar da Marmara’yı sürekli kirletiyor. Başta Ergene, akarsular kirlenmiş sularıyla bu denize ulaşıyor.
Bölgedeki en gelişmiş sanayi, İstanbul, Bursa ve Kocaeli şehirlerinde bulunuyor.
Başlıca sanayi üretimi olarak, otomotiv endüstrisi, çeşitli metal ürünler, işlenmiş gıda, dokuma, hazır giyim, kimya,kağıt, petrokimya ürünleri ve beyaz eşya sayılabilir.
Diyeceğim şu ki; Marmara’yı deniz salyasından mutlaka ve mutlaka kurtarmalıyız. Dün Erdek sahilleriyle ilgili videoları izledim, korkunçtu.
Kurtarma nasıl olacak?
Bilimin mucizelerini eyleme dönüştürerek olacak.
Bakın, tekne kiralayarak üst düzeyi temizlemekle bu iş çözülmez, hatta yayılır ve Ege Denizi’ni de tehlikeye atarız.
Müsilajla ilgili çalışan tüm bilim insanlarımıza teşekkür borçluyuz bunu söyleyelim de iki önemli yeni bilgi daha geldi şu anda.
BİRİNCİSİ, İstanbul Üniversitesi’ndeki bir laboratuvara bırakılan deniz salyası örneklerinin ilk sonuçları ortaya çıktı.
Bu sonuçlara göre müsilajda “tek hücreli” canlılar mevcut kirli alanlarda. Hem de oldukça çok sayıda. Bu bilgileri veren Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Neslihan Özdelice’nin söyledikleri çok önemli.
Prof. Özdelice, ilk etapta 2007 ve 2008’de gözlemlenen müsilaja sebep olan canlıların bu evrede de baskın olduklarına dikkati çekerken, karşılaştırmayı şöyle akarıyor:
“Tek hücreli canlılar yanında enteresan bir türü daha tesbit ettik. Buna falasitis adı veriliyor. Diğer ülkelerde de yoğun artışıyla köpüklenme, müsilaj oluşumu gözlenmiş. Biz onu kültüre alıp canlandıkdık. Denemelere devam ediyoruz. Bu canlının hangi stres altında müsilaj ürettiğini öğreneceğiz. Kamçılı ve kamçısız evresi vardır. Çok şanslıyız ki biz her iki evreyi de yakaladık.”
İKİNCİSİ de Avusturalya’daki Türk bilim insanı Dr. İpek Kurtböke’den geldi.
Kurtböke, bizzat yaşanan müsilaj deneyimlerinden çıkan neticeleri dile getirdi.
Sunshine Coast Üniversitesi Çevresel Mikrobiyoloji Kıdemli Öğretim Üyesi ve Dünya Kültür Koleksiyonları Federasyonu Başkanı Dr. İpek Kurtböke, Ankara’nın Muharrem Abisi (Sarıkaya) ile Habertürk TV kanalında konuştu ve anlattı:
“Deniz salyasının kepçe ile toplanması daha kötü sonuçlar doğurabilir. O kepçe steril edilmediği için müsilajı daha da yayıyor bakteri türünü oradan buraya. Laboratuvarda denizden izole ettiğimiz nocardiları yani deniz salyasını steril deniz suyunda ve steril yağ koyarak büyüttük. Her tar yağda köpük oluyor. Tabii ki bu köpük kimsayal maddelerle kırılabilir. Ancak bu da çevre kirliliğine sebep olur. Bu yüzden bakteri yok edici (faj) denedik ve köpük hemen sönüyor faj koyunca..”
Kısaca bakteri yok edici VİRÜS lazım deniz salyasına.