LİBERAL TARIM POLİTİKALARI VE ENDÜSTRİYEL TARIM
LİBERAL TARIM POLİTİKALARI VE ENDÜSTRİYEL TARIM KURTULUŞUMUZ OLAMAZ
Tarımda çalışanların sayısı düşmüş olabilir, ama çiftçiler ve kırsalda yaşayanların, tarımın, ormancılığın sorunları ülke için kritik olmaya devam ediyor. En son CHP lideri Kılıçdaroğlu son seçimlerde üçe kadar seçim sandığı olan kırsal yerleşim yerlerinde, rakibinin üç milyon fark attığını belirterek nerede ise bütün seçim yenilgisini kırlardan oy alamamaya bağladı. Şüphesiz oy davranışı karmaşık bir olaydır. Kültür, inançlar gibi değişik faktörler özellikle çok önemli bir rol oynar. Ancak bu yazıda bu konulara girmeyeceğim. Bu yazıda ülkemizde tarımda ve kırsal alanda yaşadığımız ekonomik ve ekolojik krizden çıkmak için gerekli olan politikalar ve tarım sistemi üzerinde duracağım.
Kılıçdaroğlu kırsal kesimde iktidarın yaptığı yardımların bu kesimin hayat pahalılığının farkına daha az varmasına yol açtığını söyledi. Birçok kişi tarafından da paylaşılan bu bakış açısı tamamen yanlış olmasa da tarımın genel ekonomiden etkilenmesini, örneğin kırsal kesimde tarımsal maliyetlerin çok hızlı artışı gibi sorunları epeyce göz ardı etmiş bulunuyor. Çiftçiler büyük ölçüde şirket tohumları, tarımsal ilaçlar, kimyasal gübreler, mazot vb. endüstriyel girdileri kullanarak az sayıda ürün (monokültür) üretiyor ve piyasaya satıyorlar. Bu girdilerin fiyatları; bu girdileri üreten ve ticaretini yapan kamu kuruluşları özelleştirilince, özel şirketlerin oluşturdukları hegemonya ve son yıllardaki kötü para politikası sonucu değersizleşen TL nedeniyle çok hızlı bir şekilde artmış bulunuyor. Bu girdilerin çoğunun ithal edildiğini veya üretimleri için ithal girdilere ihtiyaç gösterdiğini vurgulamalıyız. Benzer şekilde Tekel, Süt Endüstrisi Kurumu, Et-Balık Kurumu, Şeker sanayii A.Ş., Toprak Mahsulleri Ofisi gibi kuruluşlar ya tamamen özelleştirildi ya da işlevsiz hale getirildi. Bunun sonucu çiftçilerin ürünlerden eline geçen fiyatlar çok yetersiz düzeylerde kalıyor. Ayrıca kırsal kesim büyük ölçüde kendi yiyeceğini üretmekten oldukça uzaklaştı. Köylüler yoğurt, peynir, süt, sebze, piliç vb. birçok gıda maddesini artık satın alıyor. Köylerde gezici manavlar dolaşıyor. Diğer yandan aracıların yüksek kâr marjları nedeniyle tüketiciler gıda maddelerine yüksek fiyatlar ödüyor.
Millet İttifakı Partileri Tarımda Ne Öneriyorlar?
Millet ittifakı partileri büyük ölçüde neoliberal tarım politikaları çerçevesinden ayrılamıyor. Kılıçdaroğlu Tekel’in özelleştirilmesi sırasında “Tekel’i daha küçük parçalara bölerek, daha yüksek bir bedelle satabilirdik” demişti. Millet ittifakının seçim önerileri büyük ölçüde mazot, kimyasal gübre, sanayi yemi gibi endüstriyel girdilerin devlet tarafından desteklenmesine dayanıyordu. Millet İttifakı “Ortak Politikalar Mutabakat Metninde” gübre ve tohumun %50 oranında destekleneceği belirtilmiştir. Gerçi aynı dokümanda “tarımsal ürün alım fiyatlarını ekim öncesi ilan edeceğiz” gibi ifadelerden sadece prim tarzı desteklemelerle yetinilmeyeceği belirtilmiştir. Ancak bu politika üzerinde yeterince durulmamıştır. Metinde sözleşmeli tarım gibi gıda şirketlerinin hegemonya kurduğu modellerin de desteklendiği görülmektedir.[1] Sözleşmeli tarım genel olarak gıda sanayiinin çiftçileri hegemonyası altına aldığı bir modeldir. Örneğin salçalık domateste piyasadaki fiyat sözleşmenin üstüne çıktığında ve çiftçi ürünün bir kısmını anlaşmanın aksine piyasaya satmaya kalktığında, şirket avukatları ile çiftçiyi sözleşmeye uymaya mecbur bırakabilmekte iken, tersi olduğunda yani piyasa fiyatı sözleşmenin altında olduğunda, hasat zamanı gelen ve beklemesi mümkün olmayan çiftçilere “fabrikada kuyruk var, bekleyin” diyerek piyasa altı fiyatlara boyun eğdirilmektedir.[2]
Genel olarak millet ittifakı partileri liberal ekonomiden ve endüstriyel tarımın daha büyük devlet destekleri ile sürdürülmesinden yana oldular. Sosyalist partilerin bile çoğu belli nüanslarla bu tip önerilerden yanalar ve agroekoloji gibi gerçek alternatiflere çok ağırlıklı yer vermiyorlar. Çiftçiler, hızla artan endüstriyel tarımsal girdi fiyatları ile ürünleri için daha yavaş artan veya bazen hiç artmayan fiyatlardan oluşan makas arasında eziliyor. Endüstriyel tarım sistemi tarım ilaçlarına maruz kalan çiftçilerin sağlıklarını kaybetmelerine yol açarken, tüketiciler de aynı şekilde toksik maddelerle yüklü ve besin değeri düşük gıdaları yüksek fiyatlarla tüketmek zorunda kalıyor. Bir diğer önemli sorun ise endüstriyel tarımın küresel iklim değişikliğini hızlandırmasıdır.
Yeni Bir Paradigma Gerekli: Agroekoloji ve Gıda Egemenliği
Agroekoloji genel olarak tarım kimyasalları (kimyasal gübreler, sentetik tarım ilaçları) yerine ekoloji ilkelerini kullanarak tarım yapmaktır. Agroekoloji bir bilim, bir uygulama ve eşitlikçi bir harekettir. Agroekolojik tarımda hastalık ve zararlılara dayanıklı çeşitlerin kullanılması, ev yapımı ilaçlar, polikültür (birden çok ürünün yetiştirilmesi) vb. değişik tekniklerle tarım ilaçlarına ihtiyaç duyulmaması mümkündür. Benzer şekilde kompost yapımı, polikültür, hayvan gübresi vb. teknik ve araçlarla kimyasal gübreden kurtulabilirsiniz. Anıza ekim, azaltılmış toprak işleme, şerit işleme vb. yöntemlerle mazotu az kullanabilirsiniz veya hiç kullanmayabilirsiniz. Kısacası endüstriyel girdilerin kullanılmaması veya çok aza indirilmesi yoluyla maliyet aşağı çekilebilir.[3] Ürünün pazarlamasında tarımsal kooperatifler, tüketim kooperatifleri, gıda grupları, ekolojik köylü pazarları yoluyla hem üreticinin eline geçen fiyatın yükseltilmesi hem de tüketiciye daha düşük fiyatlarla ürün sağlanması mümkündür. Ülkemiz bu değişimleri gerçekleştirmesi için gerekli olan gıda egemenliğini kaybetmiştir. Gıda egemenliği toplulukların, ülkelerin kendileri için uygun tarım politikalarını belirleyebilme haklarıdır. Uluslararası anlaşmalarla bu haklarımızdan büyük ölçüde vaz geçmiş bulunuyoruz. Kısaca agroekoloji ve gıda egemenliği çiftçi ve tüketicilere tarımda var olan ekonomik ve ekolojik krizden çıkma vaadinde bulunmaktadır.
Topraksız tarım işçilerinin ve az topraklı çiftçilerin toprağa, suya; kooperatifler tarafından örgütlenen ve sağlanan krediye; ekolojiye ve çiftçinin güçlenmesine dayanan katılımcı tarımsal bilgiye ve katılımcı araştırmaya kavuşmasını sağlayan, büyük ve güçlü bir tarımsal dönüşümü amaçlayan, neoliberal çizginin dışına çıkan tarımsal politikalara ihtiyaç vardır. Gıda sorununun çözümü, toprak reformu ile gerici, laiklik karşıtı kırsal güçlerin tasfiyesi ancak böyle mümkün olabilir. İyi bir şekilde sunulduğunda çiftçilerin ve kırsal toplumun buna sırtını döneceğini düşünemeyiz.
Kırsal kesimin tutucu ve neoliberal politikaları desteklemesi büyük ölçüde bu yazının konusu olmayan inançlar ve kültürel konulardan kaynaklanmaktadır, ancak kırsal kesime gerçek bir kurtuluş vaadi içeren alternatifler sunulmaması da önemli bir sorundur. Neoliberal çerçeveyi aşmayan öneriler ise ya kısmen iktidar tarafından uygulanmakta veya ne kadar parlak olurlarsa olsunlar kırsal kesim tarafından inandırıcı bulunmamaktadır.
Agroekoloji, gerçek bir tarımsal kooperatifçilik, gıda egemenliği, tüketim kooperatiflerinin, gıda gruplarının, ekolojik köylü pazarlarının, kent tarımının geliştirilmesi şüphesiz tek bir seçim kampanyasında toplumun ikna edilebileceği konular değildir. Sadece politikacıların değil, bütün kırsal kesimle ilgili kooperatif, dernek, sendika, odalar, tüketici kuruluşlarının yıllara varacak çalışmalarına ihtiyaç vardır. Bu değişimler belli düzeylere kadar topluma örnek olacak bir şekilde geliştirilebilir. Başka bir tarımın mümkün olabileceği gösterilmelidir. Ancak dört dörtlük uygulanması için yerel ve merkezi yönetimde bu düşüncelerin iktidar olması gerekmektedir.
Şüphesiz endüstriyel tarımdan agroekolojik tarıma birkaç yılda geçemeyiz. Bu durumun bilinmesi nedeniyle CHP, diğer muhalefet partileri, hatta sosyalist partilerin çoğu seçimlerde daha çok endüstriyel tarım girdilerini ucuzlatacaklarını vaat etmektedirler. Oysa bu yalnızca birkaç yıl uygulanabilecek taktik bir önlem olabilir. Taktik uygulamalar giderek geri çekilirken, hızla en başından itibaren agroekolojik teşvik edici politikaların uygulanması gerekir. Şu anda hemen hemen bütün tarım destekleri, politikaları endüstriyel tarımı desteklemektedir. Yeni ve yaratıcı hedefler toplum önüne konulmalıdır. Endüstriyel tarım sisteminin içinde kalan ve ancak taktik olarak geçici bir süre uygulanabilecek öneriler hem yüksek düzeyde kamu kaynağına ihtiyaç gösterir, hem de sürdürülebilir bir politika olarak düşünüldüğünde endüstriyel tarım sistemi içinde hapsolmuş oluruz. Ayrıca çiftçiler bu önerilere çok da fazla inanmamaktadırlar. Seçimlerdeki tercihleri bunu göstermektedir. Son seçimlerde millet ittifakı çiftçilere ucuz mazot, depremzedelerden konutları yıkılanlara bedava konut önerileri yapmış olmalarına rağmen bu önerilerinin kabul edildiğine dair bir yanıt alamamışlardır. Şüphesiz bu yanıt alamayışta bütün seçmen davranışının ekonomik temelli olmadığını da kabul ediyoruz. Ancak çiftçilere yaşamları için büyük bir açılım sağlayacak olan bir vizyon sunulmuş ve benimsetilmiş olsaydı bunu dikkate alacaklarını düşünebiliriz.
Bu değerlendirmelerden ilk çıkaracağımız konu kırsal alanda yaşayanlara ve çiftçilere neoliberal sistem içinde kalan öneriler değil, ekonomik ve ekolojik krizden çıkabileceklerini gösteren, bir ufuk sunan bir paradigmanın yaygınlaştırılması ve politik olarak kullanılmasıdır. Aksi takdirde kırsaldan oy alamazsınız, zaten örgütlenemediğiniz bu yerlerde aldığınız oyları da saydıramazsınız.
Tarımsal Sorunlar Aynı Zamanda Kentlilerin de Sorunudur
Tarımsal sorunlar bütün bir halkın, özellikle aynı zamanda kentlilerin de sorunudur. Hayat pahalılığını etkileyen en önemli unsur gıda maddeleridir. Özellikle yoksullar için bu önem çok daha büyüktür. Tarımsal üretimi nasıl arttırabileceğinizi, gıda maddelerini nasıl ucuzlatabileceğinizi net bir şekilde ortaya koymalısınız. Yukarıda belirtilen neoliberal önerilerle bunun gerçekleşmesinin ve sürdürülebilir olmasının çok zor olacağı açıktır. Devlet bütçesinin açık verdiği, endüstriyel girdilerin nerede ise tamamının yem ve tohum dâhil ithalata ihtiyaç duyduğu, cari açığın ve bütçe açığının çok zorlayıcı bir engel olduğu unutulmamalıdır. Geçirdiğimiz depremin yarattığı yıkımın onarılması ve İstanbul ve çevresinin depreme hazırlanması için de büyük kamu kaynaklarına ihtiyaç duyulduğu düşünülürse neoliberal önerilerle bu durumdan çıkılamayacağı, bol ve ucuz gıda üretmenin hiç de kolay olmayacağı açıktır. Kamu kaynaklarını kullanarak her şeyi yapabilirsiniz, ama hepsini aynı anda yapamazsınız. Agroekoloji olmadan tarım ürünleri maliyetini düşüremez, çiftçiden tüketiciye doğrudan pazarlama kanalları oluşturmadan gıdayı tüketici için ucuzlatamazsınız.
Küresel İklim Sorunu İle Başa Çıkmak
Küresel iklim sorunu da tarımla son derece yakından ilgilidir. Küresel iklim değişikliği tarımsal üretimi olumsuz etkilemektedir. Seller, hortumlar, orman yangınları hızla yoğunlaşmaktadır. Ancak ekolojik bir tarıma geçilebilirse, küresel iklim değişiminden daha az etkilenmek (uyum göstermek), ayrıca küresel iklim değişikliğinin önlenmesine katkı verilmesi söz konusudur.[4] Tarımın küresel iklim değişimine neden olan sera gazı emisyonundaki payı dünya ortalaması olarak yaklaşık %50’dir.[5] Agroekolojik tarım ile bu emisyonun büyük ölçüde azaltılması söz konusudur. Agroekolojik tarım toprakta karbondioksit depolanmasına yol açmaktadır. Agroekolojik tarım dünyayı serinletir. Bu nedenle, diğer sera gazı emisyonu yapan enerji vb. alanlardaki değişimlerle birlikte agroekolojik tarım bu felaketin önlenmesinde büyük bir katkı yaratacaktır.
Dönüşüm İçin Kırsal Toplumu Anlamak, Bağlantı Kurmak ve Değiştirmek
Doğru politikaları saptamak yeterli değil şüphesiz, bunları benimseyecek kişilerin sorunlarını anlamak ve sıkı ilişkiler kurabilmek de gerekiyor. Kırsal kesimde yaşayan kişilerin tarımsal ve diğer sorunlarının ne olduğu ve ne gibi çözüm yolları düşündüklerinin belirlenmesi son derece önemlidir. Bu konuda “dalış yöntemi” diye tanımlayabileceğimiz bir yöntem var. Bu yöntemde partilerin, derneklerin, sendikaların, kalkınma kuruluşlarının, tarımsal yayım merkezlerinin yöneticileri ve çalışanları bir aileye, örneğin üç dört ayda bir; üç, dört veya beş günlüğüne misafir gidiyorlar. Bir köylü ailesinin evinde kalıyor, onlarla birlikte işe, kahveye gidiyor, eğlence varsa katılıyor, onlarla birlikte yemek yiyorlar. Bu yöntemin oldukça başarılı olduğu görülmüştür.[6] [7]
Köylerde çiftçilerle, halkla olumlu ilişkiler kurarak güçlü bağlar oluşturmada etkili yöntemlerden biri de “katılımcı öğrenim ve eylem” yaklaşımıdır. Köylerde etkili olabilecek 8-12 kişilik bir “kendine yardım grubu” kurarak, haftada bir gibi kolaylaştırıcı dediğimiz bir moderatör yardımıyla görüşerek ve kararlaştırılan eylemleri grupça yaparak çok etkili sonuçlar alınabilir. Bu eylemler köylülerin haklarını kamu kurumlarında aramaktan, hayvan hastalıklarını önlemek için bazı önlemleri hayata geçirmeye kadar geniş bir yelpazeyi kapsayabilir. Moderatörlerin ön eğitimi gerekmektedir. Oldukça emek ve zaman göze alınmalıdır. Kolaylaştırıcı olanların öncelikle nutuk atmadan insanları dinleme, empati kurma, yanlış da olsa düşüncelerini ifade etmeleri için onları teşvik etme, aralarında çatışmalara yol açmadan görüşmeleri sürdürme gibi becerilere sahip olmaları gerekir. Kendine yardım grubunu oluşturan kişilerin köyde diğer kişileri etkileyebilecek, farklı görüş, yaş, beceri, bilgi ve üretim alanlarından olmaları gerekmektedir. Kadınlar ve gençler için de ayrı gruplar kurulabilir. Grup her oturumda genellikle aynı kişilerden oluşmalıdır. Köyün sorunlarının çözümü için grup çaba göstermeli, kolaylaştırıcı bu konuda gruba yardımcı olmalıdır. Yeterince uzun bir zaman sonra grup bazı başarılar elde edecek ve köyü etkilemeye başlayacaktır.[8] Sadece üç dört yılda bir köylere yapılacak ziyaretler ile hiçbir sosyal yapının değişmeyeceği artık anlaşılmış olması gerekir. Siyasal kuruluşların, sivil toplum kuruluşlarının bu etkinlikleri gerçekleştirecek, çok sayıda etkin üyeye sahip olması gerekmektedir. Bu ise heyecan yaratacak bir paradigma değişikliği ile mümkün olabilir. Neoliberalizmin sınırları aşan agroekoloji, gıda egemenliği gibi yeni paradigmalara ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak
1. Tarım ekonomisi ve politikaları seçim sonuçlarının belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Kırsal kesime ulaşabilmek için buralarda iyi örgütlenmek ve neoliberal politika içinde kalmayan agroekoloji ve gıda egemenliği gibi ileri politikalara ve bunların benimsetilmesine ihtiyaç vardır. Endüstriyel tarım girdilerini (kimyasal gübre, tarım ilaçları, mazot, sanayi yemi vb.) destekleyen politikalar sadece kısa dönemde taktik olarak söz konusu olabilir. Sürekli olması tarımdaki ekonomik ve ekolojik krizin derinleşmesine yol açar.
2. Tarım ürünlerinin maliyetlerinin düşürülmesinde endüstriyel girdiler yerine ekolojik yöntemleri kullanan agroekoloji çok başarılı olmaktadır. Agroekoloji organik tarıma indirgenemez. Aynı zamanda eşitlikçi bir harekettir. Tarım ürünlerinin tüketicilere ulaştırılmasında kooperatifler, tüketim kooperatifleri, gıda grupları, ekolojik köylü pazarları gibi kanalların kullanılması ise aracıların eline geçen önemli düzeydeki farkın çiftçiler ve tüketiciler arasında bölüşülmesine yol açacaktır. Bu çifte etki gıda fiyatlarının düşmesini sağlar. Bu da özellikle yoksulları etkileyen yüksek enflasyon probleminin çözülmesi anlamına gelmektedir. Diğer yandan üretimde toksik girdileri dışlayan bu sistemler hem çiftçilerin hem de tüketicilerin daha sağlıklı bir yaşama kavuşması ve temiz gıda ürünleri tüketmelerine yol açacaktır.
3. Agroekolojik bir tarım hem tarımın küresel iklim değişiminden daha az etkilenmesine yol açacak hem de küresel iklim değişiminin önlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
4. Topraksız tarım işçilerinin ve az topraklı çiftçilerin toprak, kredi, su, katılımcı yayım ve araştırma ihtiyaçlarını karşılayacak büyük bir tarımsal dönüşümü amaçlayan tarımsal politikalara ihtiyaç vardır.
5. Bütün bu değişimlerin kırsal kesimce desteklenmesini sağlayabilmek için değişimden yana olan partilerin, sendikaların, kooperatiflerin, derneklerin ve kişilerin her köyde katılımcı yaklaşımları kullanan ve sürekli çalışmayı öngören yöntemleri kullanmaları gerekecektir.
6. Bu çalışmaları yapacak kuruluşlar; bu konularda yetişmiş tarım ekonomistlerinin, agroekolojiyi bilen ve destekleyen tarım uzmanlarının, çiftçilerin, aktivistlerin, akademiklerin çabalarına ve desteklerine önem vermelidir. Ülkemizde tarım ve kırsal kesimde radikal bir dönüşümü yapma iddiasındaki partilerde neoliberal politika dışına çıkabilen uzman kişilere ve kuruluşlarına danışıldığını görmek son derece zordur. Sosyalist partilerde bile böyle bir çabayı gösterenler çok fazla değildir. Eleştirel olduğunu iddia eden TV ve gazetelerde de durum çok farklı değildir. En fazla gayri safi milli hasıladan tarıma daha çok pay ayrılmasını öne süren, ama bunu neoliberal politikanın dışına çıkmadan ve agroekolojiyi dikkate almadan yapanlar daha çok ilgi çekmektedir.
Ama bu durum artık devam edemez.