NE DEMEK???
KÜÇÜK ÇİFTÇİLİĞİN TASFİYESİ ya da TARIM ARAZİLERİNİN KİRAYA VERİLMESİ NE DEMEK?
22 Ağustos 2024 tarihinde Resmi Gazete’de “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik” yayınlandı.
Kentlerde oturanlar büyük bir olasılıkla bu yönetmeliğin kök nedenini bilmeyebilirler.
Yönetmeliğin Kök Nedeni Ne?
Filmi biraz geriye saralım.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’yle uygulanan neoliberal politikalarla çevre ülkelerinde; aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmelerde destekleme politikaları terk edilmeye başlandı. Köylülük mülksüzleştirme sürecine sokuldu, işletmelerin dev kapitalist işletmelere,bir başka deyişe şirket tarımcılığına dönüştürülmesi doğrultusunda girişimlere hız verildi.
Dışa bağımlı tarım politikalarının merkez ülkelerin çıkarları açısından üç nedeni vardı.
Birincisi, ellerinde var olan tarım ürünleri stoklarını eritmekti. Bu amaçla Dünya Borsa Fiyatları’nı, çevre ülkelerin altına düşürdüler, damping yaptılar, ancak bunları yaparken de kendi iç pazarlarını korumak için her türlü önlemi aldılar. İkincisi,çevre ülkelerinde tarımı çökerterek gıda egemenli açısından bağımlı duruma getirmek,üçüncüsü ise çevre ülkelerinde şirket tarımcılığına dönüştürülen tarım topraklarını daha kolay satın alabilmekti.
İç politikaya gelince. Aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmelerde verimliliğin düşük olduğu konusunda beyinler yıkandı.Toplam tarımsal üretimin artışı için köylülüğün tasfiyesiyle şirket tarımcılığı öne çıkarıldı.Sonuçta tarımsal üretim artmadığı gibi kırsal kesimde para kazanamayan çiftçiler topraklarını işleyemez duruma geldiler.
Bu yolla kırsal nüfusun azaltılması da gündeme sokuldu.
2003 yılında Köy Kanunu’nun ” yabancıların toprak satın almasını” engelleyen 75. Maddesi de AKP, tarafından yürürlükten kaldırıldı.
Yönetmelikle Ne Olacak?
Gelelim günümüze.Çıkarılan yönetmelik 23 Mart 2023’de de Resmi Gazete’de “Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”a dayalı olarak yapılmış.
Yönetmelik ile küçük çiftçi topraklarını terk etmeye zorlanacak , diğer yandan da köyü terk etmeyen ve tarım topraklarını satmayan ,ancak zarar ettiği için toprağı işleyemeyen köylünün topraklarına el koymanın altyapısı olarak bir kiralanma yapılacak.
Bırakınız bu yönetmelikle şirket tarımcılığın egemen olmasını, vatandaş olabilen ve/ ya da Türkiye kökenli büyük birçok şirketlerle ortak olan yabancılarının tarım topraklarını ele geçirme olasılığı söz konusu.
Kısaca,bu yönetmelikle ile en naif deyişle kapitalist paradigmanın bir ürünü olan şirket tarımcılığı başat duruma getirilmek isteniyor.
Kapitalist Paradigmanın Ürünü Şirket Tarımcılığı İle Gelecek Ne Olabilir?
Birinci soru;üçüncü dünya ülkelerinde aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine, kurulması özendirilen yerli ya da yabancı ortaklı dev şirket işletmeleri ve sözleşmeli tarım modeli ile üretim ve verimi artırmak olası mı?
Bunun cevabı belli oldu;üçüncü dünya ülkelerinde olduğu üzere Türkiye’de de kişi başına tarımsal üretim artmadı,tarım ürünlerinde açık bir şekilde ithalatçı bir ülke duruma gelindi.
En az birinci soru kadar önemli ikinci bir soru da şu; köylülüğün tasfiyesi ile açıkta kalacak yaklaşık üç milyar dolayında insana, kentlerde iş var mı?
Samir Amin, bu soruya şöyle cevap veriyor(*): .
“…Elli yıllık bir zaman dilimi içinde (dünyada), yılda yüzde 7’lik sürekli bir büyüme hızı gibi hayalci bir hipotez gerçekleşse bile, bu rezervin (yani kentlere gelen üç milyar insanın) üçte birini bile emmeyi beceremez. Yani kapitalizmin doğası gereği, köylü sorununu çözemez ve ortaya koyduğu tek perspektif, gecekondulaşmış bir dünya ve beş milyar fazla insandır.”
İktisatçı Korkut Boratav da Amin’in görüşü hakkında şunları söylüyor(**) :
“İlk bakışta abartılı görünse dahi bu felaket senaryosunun dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Ancak, hatırlatmak gerekir ki bu türden dönüşümün gerçeklemesi için Üçüncü Dünya Tarımında üç ön koşulun tamamlanması gerekiyor: Olağanüstü desteklerle dayalı metropol tarım ürünleri ithalatına tam olarak açılmak; ulusal tarımsal piyasalarda tüm desteklemelere, kamu müdahalelerine son vermek ve tarımsal arazilerde sınırsız metalaşma, yani yabancı sermaye için de alım-satım serbestisi”
Ben de belirteyim:
“Bu üç ön koşul, üçüncü dünya ülkelerine dayatılıyor, bir başka deyişle Amin’in olumsuz senaryosu gerçekleştiriliyor. Bununla birlikte görünen köy kılavuz istemiyor, genelde şirket tarımcılığın egemen olduğu endüstriyel tarım, insanlığı doyurmaya ve istihdamı sağlamaya yetmiyor. Bırakınız Afrika’da yaşanan tragedyayı,Türkiye’de de gerek kırda,gerekse kentlerdeki görünümler, bunun en somut göstergeleri olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Bu anlamda öncelikle üçüncü dünya ülkelerinde gözlemlenen yoksullaşmayı ve büyük ölçüde dağılmakta olan köylü toplumlarının yaşadığı krizi, endüstriyel tarım şekillendiriyor. Ancak ortaya çıkan bu durum, kuzey ülkelerinde yaşanan krizden de bağımsız değil”.
Özetin özeti olarak :
“Tarımsal üretim, küçük ve orta ölçekli köylü işletmelerinin ekonomik örgütlenmesi temelinde yapılmalı, şirket tarımcılığının egemenliğine karşı kapitalist olmayan bir yol izlenmelidir. Son çözümlemede ise kuralsız bir duruma indirgenmiş sözde serbest piyasa olarak nitelendirilen kapitalizmin, kuzey-güney çelişkisiyle gelir dağılımında tarihinde görülmeyen eşitsizliği yaratmış olduğu gözlemlenmektedir.
Bu durumun sonucu olarak, bir yandan göçler ortaya çıkmış, bir yandan da yaratılan jeopolitik gerilimler askeri çatışmaları gündeme gelmiş bulunmaktadır. Kapitalizme karşı yeni bir seçenek ortaya çıkarılamaması durumunda, “insanlığın yaşayacağı olumsuz bir kaotik ortamın sahneye çıkması, kaçınılmaz bir gelecek olacaktır.”derim.
--------------------------
(*)Samir Amin, 2008.’’Editör” XXI. Yüzyıl Meydan Okumaları Karşısında Köylü ve İşçi Mücadeleleri, 2008. Özgür Üniversite Yayınları.
(**)Korkut Boratav, 2009. Tarımsal Fiyatlar, İstihdam ve Köylülüğün Kaderi.2009 Mülkiye Bahar, Cilt 33