Ne günlere kaldık!
Mersin SAĞLIK alanında oldukça kadersiz bir kenttir.
Bunun sebebi, layık olmayanların getirildiği makamda hiçbir hizmete imza atamayışlarından kaynaklanır.
Yıllardır böyle.
Kanayan bir yara.
Yani bu hükümetin değil, bundan önceki hükümetlerin döneminde de hep böyle idi.
Mersin için seçilmen vekiller, siyasiler kendi çıkarları ve kendi arzuları doğrultusunda kocaman bir aile olan SAĞLIK teşkilatını kafalarına göre kullanma arzusunda olmuşlar ve mahvetmişlerdir.
Bu gün yaşananlarda böyle…
İşin aslı olmaması gerekir.
Çünkü FIRATIN KENARINDAKİ KUZU ADALETİ, Komşum aç yatarken ben tok yatamam düşüncesinin etkin ve eğemen olduğu bir ortamda bu yanlışlıkların olmaması gerekir.
Ama oluyor.
Bende dile getiriyorum.
O yerli bile olmuyorlar.
Önemli değil.
Ben Allah indinde vazifemi yapıyorum.
Bunca yıldır yazdım, yanlışlığını dile getirdiğim bir kişi çıksın, benden şu isteği oldu desin.
Eğer isteklerim devletimin ve milletimin menfaatinin dışında, şahsi çıkarım kendi varlığım için ise, hemen bu mesleği bırakırım.
Ama öyle olmadığını artık o hakkımda ileri geri laf üretenlerde biliyor ve ne yapacaklarını şaşırmışlar.
Çünkü susturmanın kırk çeşit yolunu denediler olmadı.
Ben görevimi Allah rızası için yapıyorum.
Aksine bir durum ve düşüncem var ise, Yüce Allah bana izin vermesin, önümü tıkasın, engel çıkarsın ve ne biliyorsa onu yapsın.
Rabbim ÖMRÜNDE ÖMLÜMÜNDE her şeyinde hayırlısı versin.
Geliyorum bunları neden yazdığıma?
Biliyorsunuz yaptığı iş ve işlemler çalışmaları çok tartışmalı olan MERSİN İL MÜDÜRÜ PRATİSYEN HEKİM DR. KADİR ÇAĞLAR ÇATAKAntep iline Genel sekreter oldu.
Yapıldı.
Mersinde iken peri ferde dağılımı gerçekleştiremeyen, PDC lere uygun tayin ve atamaları yapmayan, kadrosu olmadığı halde hastanelerde valilik oluru ile müdür yardımcısı bolluğu yaratan, açılan tahkikat ve soruşturmaları siyasilerin baskısı ile kapatan, merkezi laboratuar ihalesi yapan ve bu ihalesi genelgelere aykırı yapılan, genelgelere aykırı yapılan bu ihalenin detaylarının basına yansıdığı fakat hakkında bir türlü soruşturma açılmayan, geçen yıl HAC gibi önemli bir dini vazifeyi yerine getirmek için o yola koyulurken, millet ile, eş dost ile ve etrafı ile gidip ziyaret edip helalleşmesi gerekirken, çok mütevazı davranıp (!) tüm memurlarını makamına ayağına çağırıp helallik alan Kadir Çağlar Çatak genel sekreter yapıldı.
Her tür uyarı ve ikaz eden yazımıza rağmen yapıldı.
Bakan, Müsteşar, Daire başkanı genel müdür yardımcısı paslaşmaları ile yapıldı.
Hakkında mecliste soru önergesi bile verildi.
Kimsenin umurunda olmadı.
Tabi tepe böyle yaparsa, alt tabaka ne yapmaz! Alt tabaka da müdürüm buradan gidiyor, ne yapalım, şirin gözükelim diyerek bir pohpohlama, tıppışlama icraatına soyunmuşlar.
Olay şu.
İl müdürüne bağlı hepsi birbirinden cevval ve bulunduğu makamı çok ama çok hakkeden (!) müdür yardımcıları ve diğerleri müdürüme veda merasimi hazırlayalım, bir plaket hazırlayalım demişler.
Biri plaket şöyle olsun, biri böyle olsun dermiş.
Unutmasınlar Altın kaplama yapsınlar (!)
Daha iyi yağcılık ve yalakalık yapmış olurlar, beklim oluşan yeni kadrolarda yerlerini alırlar.
Duruma bakın yahu!
Bir memuru yaptığı görevlerden dolayı amiri takdir eder, mahiyetinde çalışan alt kademedeki memuru değil.
Yani il müdürüne plaket, ödül, takdir, teşekkür herhangi bir belge ve onurlandırmaya yapacak olan Validir.
Onurlandırılan kişinin yardımcıları ve alt kadrosunda çalışanları değil.
Düşülen durama bakın.
Bunun hazırlığı hızla yapılıyor.
Bakın bu plaketi veren, plakette emeği geçenlerde yakında bir üst makama gelirlerse şaşırmayın.
Acayip bir idare anlayışına sahip olduk.
BU ARADA MDH DE GARİP İŞLER oluyor. Genel sekreterliğe gelen Yavuz Gözükara kadrosunu oluşturdu. Kadro Ankara ya imzaya gitti. Yarın belli olur. Allah yollarını açık etsin. Ama belirteyim ki, kadroda bir iki ismin dışında işin ehli, uzmanı, iş bileni yok. Bu kadronun Mersin de başarılı olması çok zor. Buradan tarihe not düşüyorum. İşi bilen bir iki isim meseleleri çözemez. Kadronun seçkin bir şekilde yapılanması lazımdı. Ama olmadı. Onu daha sonraya bırakalım.
Bugün olan biten bir meseleyi gündeme alayım.
Biliyorsunuz bu gün yemek ihalesi vardı. Çok tartışmalı, tantanalı, olaylı, soruşturmalı, tahkikatlı yemek ihalesi.
Yavuz Bey geldiği günden bu yana hiçbir doğru dürüst ihalenin gerçekleşmesini sağlayamadı.
Hep itirazlık, mahkemelik oldu.
Hatta kendisinin yanlış tasarrufu yüzünden bakanlık müfettişi tarafından soruşturma geçirdi, ama yapılan eyleme uyan idari cezalar hafifletilip verildi.
Önemli değil.
Bu gün yapılacak olan bu yemek ihalesi iptal oldu.
İptalin gerekçesi sır gibi saklanıyordu.
Öğrendim.
Açıkçası öğrenince şok oldum.
Kimse çakmadan olayı kapatalım diye kendi içlerinde bir iç soruşturma açıp kapatmaya yelteniyorlar.
Oysa olay vahim…
Olay şu. İhaleye girmek için onlarca firma gelmiş dosya almış, başvurmuş. Bir firmada Posta yolu ile evrak ve dosyalarını göndermiş.
Bugünkü ihalede dosya açılması gerekirken, siz tutun bu dosyayı ihale gününden önce açın.
Tabi yasaya göre suç, ihaleye fesat karıştırmaya giriyor.
Alel acele ihaleyi iptal etmişler.
Sır gibi saklıyorlar.
Oysa ihaleyi iptal etmek istemiyorlardı.
Çünkü bu ihale yapım aşamasında iken zaten çok itiraz gördü.
En son itirazı ise şartnamelerdeki istekler yüzünden di, ona rağmen iptal etmeyeceğiz yapacağız diyorlardı.
Allah’ın işine bakın.
İdarelerine PTT ile gelen ihale evrak ve katılım dosyasını tutup açıyorlar ve herkes her şeyi görüyor. Bu sefer yapılacak bu günkü ihaleyi İptal etmek zorunda kalıyorlar.
Valiliğin bu işi çok ciddi bir şekilde tahkik etmesi ve gereğini yapması lazım…
Niye yapmıyorlar?
Bu kadrolar devletin gücünden güçlüler mi?
Ayrıca bu işte mağdur olan firmalar şikayetçi olurlarsa daha da başları ağrır.
En önemlisi PTT ile dosyasını gönderen ve zarfı açılan firma itiraz eder şikayetçi olursa resmen ihaleye fesat karıştırmadan bu adamlar soruşturma geçirmek zorunda kalırlar.
Ve ben buradan durumu ilgili makamlara duyuruyorum.
Bu iş resende yapılabilir.
Bakalım ne yapacaklar?
Ayrıca öğreniyoruz ki, içerde iş yapan firmanın defalarca yazmamıza rağmen biletini neticede dün kesmişler.
İsteyerek olmasa da kesmişler.
İhaleyi alan firmanın işine itiraz edenler olmuştu KİK kararı vermiş iş el değiştirmiş.
O da ayrı bir yazı konusu.
Yaklaşık bedel nasıl uçmuş, hangi satın almacı (işin sekretaryasını yapan) hangi kahvede firmanın sahipleri ile buluşmuş, firmanın yetkilileri idareciler ile nasıl kumpasa girmiş o ayrı bir yazı konusu.
Bu gün gelinen noktada dün yeni firma ile sözleşme yapılmış ve firmalar şimdi yer değiştiriyor.
Dolayısıyla eski firma içerde ne kadar demirbaşı var ise, kayıtlı kürekli malı var ise, işin görülmesi ile ilgili alet edevat ve teçhizat öğleden sonra başlamış sökmeye.
Gece yarısı 12 yi geçmiş sabahlara kadar sökme işi tamamlanmış.
Diğer firma gelip işi devralmış.
Ne var bunda diyeceksiniz?
Görünürde bir şey yok.
Ama yeni firma oradaki alet edevatı yerine getirip takayım, idari ve teknik şartnameye uygun iş yapayım derse yapacak durumda değil.
Yani yemek bu gün o mutfakta pişmez.
Dışardan gelecektir.
Bu durumda yasaya, kanuna, sözleşmelere, şartnamelere aykırı.
Bakalım bu işi kim takip edecek, kim ifa edecek, kim gereğini yapacak?
Biraz zor gereğini yapmak…
Yapmazlar.
Zaten eğer görevlerini yapsınlar, içerdeki firmanın kim olursa olsun bu güne kadar iflas edip batması lazımdı.
O idari ve teknik şartnameye göre o fiyattan yemeği verecek adam en büyük kahraman adamdır.
Ve verebiliyorsa gerçekten kahramandır.
Yâda kara para aklıyordur, ya da her gün yavaş, yavaş zarar eder ve bir süre sonra batar.
Bakın Şu anda içeri giren firma en az 300 -400 bin (eski para ile milyar) alet edevat yatırımı yapacak.
O idari ve teknik şartname harfiyen uygulanırsa, yani firma yetkililerce içerde idare edilmez ise, etten, sütten her şeye dikkatli takip yapılırsa ayda 150 milyara yakın zararı olacak demektir.
Kim neden niçin bu zararı üstlensin?
Firmanın amacı kazanmak…
Niye zarar etmek için oraya gelsin.
O da ayrı bir tartışılacak konu.
İçerde o teknik şartnameyi hazırlayanların hepsi bu işi biliyor ve farkında, ama kimse yüksek sesle konuşamıyor ve gereğini yapamıyor.
Dilerim bu yazım gerekli makamlardakileri uyarır ve gerekli tedbirleri öncelikle alırlar.
Orada herkesin hakkı var.
Özellikle tüyü bitmedik yetimlerin hakkı var.
Bu yazıyı kaleme alırken, firma yetkilisi olduğunu söyleyen bir kişinin eşi ile beraber gelip mutfak da ki taşerona ayrılan idareye oturduğu ve işçileri tek, tek çağırıp senle çalışacağım, seni işten çıkartıyorum dediği ve yaklaşık 15 – 20 kişiye böyle davrandığı bilgisi geldi.
Sn. Genel sekreter, sayın Hastane yöneticisi, sayın müdür ve sayın il başkanı, ilgili amirler beni sevin sevmeyin.
Ama o personel sizin çalışanınız.
Yasadan, şartnamelerden doğan hakları var.
Sizin bilgi ve yetkiniz olmadan bu insanların ekmeğinden edilmesi doğru mu?
Kapı dışarı edilmesi, işlerine son verilmesi doğru mu?
Orası çiftlik değil, devlet kapısı.
Ve o gariban işçilerin özlük haklarına sahip çıkmak idareye düşer.
Bakalım bu konuda ve yukarıda arz ettiğim diğer konularda ne yapacaklar!