Özelleştirmeye direnmek ve bir çağrı
ÖZELLEŞTİRMEYE DİRENMEK ve BİR ÇAĞRI
Önce 20 Kasım 2024 günü medyanın gündemine düşen bir haberi anımsatayım. Haberde, Ankara’nın Nallıhan İlçesi’nde bulunan Çayırhan Termik Santrali maden sahalarının özelleştirme kararına karşı yaklaşık 500 maden işçisinin kendilerini yer altına indikleri madene kapatarak eylem başlattıkları bildiriliyordu. Kısaca maden işçileri özelleştirmeye direniyorlardı.
Dilerseniz öncelikle özelleştirme politikalarının nasıl ortaya çıkarıldığına bir göz adalım. Sonradan da tarımda, sanayide ve hizmet sektöründe özelleştirmeye ilişkin oraya çıkan olumsuz,olumsuz olduğu kadar vahim üç örnek vereceğim.
Özelleştirmeler ve Kitler
Özelleştirmeler, dışa bağımlı 1980 Askeri Darbesi’nden sonra 24 Ocak kararlarının hayata geçirilmesiyle gündeme getirildi.“Özel’in güzel ve verimli” olduğu kamuoyuna pompalanırken aynı zamanda “KİT’lerin devletin sırtında bir kambur”olduğu da söylenmeye başlanmıştı. Zarar eden KİT’leri satacağız söylemi ile başlayan özelleştirmeler, içinde yaşamakta olduğumuz ekonomik sıkıntılara koşut olarak ahlaki çöküntüleri de yaratan etkenlerden bir oldu.
Oysa özelleştirmenin hedefi olan KİT’ler, Türkiye’de emperyalizme karşı verilen mücadele ile kurulan Cumhuriyet döneminin ürünüdür idiler. Siyasal alanda kazanılan bağımsızlığın, ekonomik ve toplumsal alanda kalkınma ile korunabileceği yaklaşımının gereği olarak kurulmuşlardı.
Türkiye’de KİT’ler;
- Sanayiyi ülke geneline yaydılar,
- Ara-malı ve üretim-malı üretimindeki boşluğu ve gecikmeyi kapattılar,
- İstihdam yarattılar,
- Planlama ile ülkesel kaynakları üretime dönüştürdüler,
- Bölgesel kalkınma ile gelir dağılımında dengeyi ve sosyal adaleti sağlamaya çalıştılar ve
- Kamuya yeni kaynaklar yarattılar.
KİT’lerin varlığı, yurttaşların siyasal ve ekonomik karar sürecine katılmalarını sağlama açısından da önemli olmuştu. Bu şekilde, güçlü sermaye çevrelerinin kamu üzerinde etkisi, belli oranlarda dengelenmeye çalışılmıştı.
Özelleştirmelerin Yarattığı Olumsuzluklar
Sanayi Kitleri özelleştirince ne oldu? Geçmişte Ekonomi bakanlığı yapmış olan Zeybekçi bile “Türkiye’ye mobilya, deri konfeksiyon, kerpeten, pense gibi mallar yurtdışından geliyor. Köyde kullandığımız orak bile Çin’den geliyorsa iş zıvanadan çıkmıştır. Türk geleneksel halıları da Çin’de üretiliyor” demişti. (Bakınız: Hürriyet, Ekonomi,30 Ocak 2015) Kitlerin özeleştirilmesi ve yabancılar tarafından satın alınması, Türkiye’nin araştırma-geliştirme(ARGE) çalışmalarını da olumsuz etkiledi.Çoğu firma,ARGE çalışmalarından çekilmiş durumda.
Bu kapsamda en yakıcı sorunlarımız olan,insanlarımızdan çoğunun nitelikle gıda, sağlık ve eğitim hizmetlerine eriştiğini söylemek olası mı?
Gıdaya Neden Erişmek Olası Değil?
İki temel nedeni var.
Birincisi, Türkiye’de tarımsal üretim kişi başına çok geriledi. Çünkü aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli çiftçilerimiz tarımsal üretimden uzaklaştı.Bunun nedenlerinden biri de Tarımsal Kit’lerin onlara sağladığı tarımsal girdiler ve hizmet sağlayan Tarımsal Kit’lerin özelleştirmesi oldu.
Örneğin SEK ve Gübre fabrikalarının özelleştirilmesi ile üreticiler oligopol durumda olan sanayilerin insafına terk edildi. Sonuçta Türkiye gıda egemenliğini yitirdi.
İkincisi de üretici ile tüketici arasında pazarlama kanalının çok uzun olasıydı.Burada da kamu,alanı olduğundan çok yüksek düzeyde aracılara bıraktı.
Sağlık Hizmetleri Özelleştirilince Neler Oldu?
Sağlık hizmetinde etkinlik, verimlilik ve kalitenin yükseltilmesi ve hasta memnuniyetinin sağlanması için sağlık sistemde özelleştirmeler yapıldı. Pıtrak gibi özel hastaneler açıldı. Ancak neler oldu? Çalışanların özlük hakları kısıldı, çalışma barışı bozuldu, gereksiz talep yaratıldı, koruyucu hizmetleri ötelendi ve sağlıkta eşitsizlik artırıldı.
Uzağa gitmeye gerek var mı?
Değil Türkiye’de, dünyada son dönemde görülen en büyük sağlık skandalı olarak nitelendirilen "Yenidoğan Çetesi" olayı bunun en son göstergesi değil mi? Yeni doğan çetesinin SSK’yı soymak için ne idüğü belirsiz özel hastanelerine bebekleri göndererek cinayetler işlediği ortaya çıkmadı mı?
Eğitimde Kalite Hangi Düzey de?
Kamusal eğitim de, kapitalizme çözüm olarak sunulan neoliberal politikaların saldırısıyla karşı karşıya kaldı.
Gerekçe ise eğitim hizmetinin daha etkili, rekabetçi, eşitlikçi ve verimli olabilmesi idi. Böylece devletin; eğitimin sunumu, finansmanı ve denetimdeki desteği olabildiğince en aza indirildi. Emekçilerden çeşitli adlar altında toplanan vergiler, emekçi çocuklarının eşit, parasız ve zorunlu eğitim hakkı için kullanılması yerine egemen sınıflara kredi ve teşvik adı altında sunuldu.
Ancak bu süreçte elde edilen sonuçlar, eğitimde özelleştirmenin, savunucularının ileri sürdükleri söylemlerin aksine, var olan eşitsizlikleri gidermek yerine daha da derinleştiği gözlemlendi.
Soralım, nüfusun yüzde 5’in dışındaki, yüzde 95’lik kesimin eğitimden memnuniyeti ne durumda?
Özelleştirmeye Karşı Bir Çağrı
Günümüzde sanayide, tarımda ve hizmet sektöründe yaşamakta olduğumuz sıkıntıların kaynaklarından birinin özelleştirmeler olduğunu yüksek sesle söylemek gerekiyor.
Bu açıdan Çayırhan Termik Santrali Maden işçilerinin özelleştirmeye karşı direnmeleri, Türkiye kamu oyuna özelleştirmenin getirdiği olumsuzlukları anımsatması çok yerinde oldu.
Bu kapsamda yakın geçmişte 1993 yılında Prof. Dr. Mümtaz Soysal ve Prof. Dr. Korkut Boratav’ın ülke ekonomisinin temel taşları olan Kamu İşletmelerinin işleyişinde yaşanan sorunları dile getirmek ve daha etkin ve daha iyi yönetilebilir olmaları için çözümler üretmek amacıyla kurdukları“Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi (KİGEM)”’nin çalışmalarını da unutmayalım.
Yazımı sonlarken bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Özelleştirmelere karşı, öncelikle Türkiye genelinde bir bilincin yaratılması gerekiyor.Bu amaçla başta sendikalar olmak üzere Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ,Tabip Odaları ve Ziraat Odaları gibi örgütleri, özelleştirmelere karşı imza kampanyasına davet ediyorum.
Özelleştirmeye karşı direnenlere bin selam olsun