Prens Selman ve dizi yapım şirketleri
Dünya gazetesindeki bu ilk köşe yazımızda, değerli okurlarımızın içinde yaşadığımız ağır ve kasvetli ekonomik buhrandan bir nebze olsun uzaklaşabilmelerine yardımcı olmak istiyorum.
O nedenle, son günlerde hem yurtiçinde hem de yurtdışında konuşulan, biraz spekülatif, biraz da magazinsel bir konuyu gündeme getirmeyi arzu ettim.
***
Söylenenler odur ki, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman, ülkesinde yıllardan beri uygulanmakta olan birtakım yasakları kaldırmak, sosyo-kültürel bazı reform adımları atmak, kadınlara uygulanan katı uygulamaları hafifletmek istiyormuş.
Bu nedenle, geniş, etkili ve iyi planlanmış bir reform yol haritası ile kamuoyuna bunların anlatılıp, tartışılmasına yönelik hazırlıklar içindeymiş.
Buraya kadar -eğer anlatılanlar, konuşulanlar doğruysa- çok sürpriz yok gibi görünüyor.
***
Ama, Prens Selman’ın Türkiye’deki yapımları, film ve dizileri ilgi ile izlenen, beğeni toplayan, tanınmış ve başarılı bazı yapım şirketlerinin yöneticilerini ve/veya sahiplerini Suudi Arabistan’a davet ettiğine ilişkin duyumlar doğrusu son derecede ilgi ve dikkat çekici bence.
Yine söylenenlere göre, Prens Selman, “…Ben Ortadoğu’nun Atatürk’ü gibi olmak istiyorum, değişim ve reformlara imza atacağım. Bunun medya, tanıtım vb. ayağında sizinle çalışmak istiyoruz” mealinde konuşmuş. Bunun için ayırdıkları fon miktarının, yeterince tatminkâr olduğunu da belirtmiş. Kulislerde bu meblağın ünlü futbolcu Ronaldo’nun Suudi Arabistan’ın Al-Nassr takımına transfer olurken ödenen paradan daha az olmayacağı da konuşuluyor.
***
Uzun süredir Türk dizilerinin Ortadoğu’da ve Balkanlarda büyük bir ilgi ile izlendiğini biliyoruz. Bu dizilerdeki kimi oyuncularımızın bazı Arap ülkelerinde Hollywood starlarından bile popüler oldukları söyleniyor.
Bu, işsizliği dert edinmiş bir ekonomist olarak beni her şeyden önce sektörden ekmek yiyen binlerce insanımız adına sevindiriyor. Ayrıca ilk bakışta görünen iktisadi etkilerin yanı sıra, hemen fark edilmeyen iktisadi ve kültürel etkilerinin de önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla sektörün bu dinamizmini korumasını ve daha geliştirmesini Türkiye adına önemsiyorum. Sektör daha da büyümeli ve dışa açılma süreklilik kazanmalı.
***
Burada düşündürücü ve üzücü olan husus ise, çağdaş, laik ve demokratik Cumhuriyetimizin kurucu Ata’sına, Arabistan’da bile, örnek alınarak böyle önemle ve özenerek bakılırken, içimizdeki yobaz ve bölücü kimi isimlerin ve kesimlerin hiç sıkılmadan Atatürk’e laf etme küstahlığı yapabilme cüretini gösteriyor olmalarıdır.
Eğer bu duyumlar-spekülatif değilse, yakın gelecekte çok konuşulacak ve bu Türk yapım şirketleri ekonomi-politik gündemimizde yoğun bir şekilde yer alacaklar demektir.