Sağlık Taşeron çalışanlarının seslerini duyacak olan yok mu?
Kamu Hastanelerinde ve sağlık teşkilatlarında özelleşen hizmetler var. Bu özelleşen hizmetler içinde ise TEMİZLİK- GÜVENLİK- BİLGİ İŞLEM- YEMEK- ÇAMAŞIR- MR- TOMO- GÖRÜNTÜLEME- AMBULANS- SERVİS ARACI GİBİ işler var. Bu hizmetler özele verilince MÜTEAHHİT ve taşeron firmalarda çalışanların sıkıntıları gün gün artıyor. Hem çok yerde devletin hizmetleri aksıyor, hem de buralarda çalışanların hak ve hukuku gözetilmiyor.
Özelleşen bu hizmetlerde DEVLET ZARARI DA çok büyük… Ama bu işlere dikkat eden, araştıran, soruşturan ve inceleyen yok. Hep üstün körü inceleme ve soruşturmalar ile geçiştirilen bu hizmetlerde yükünü tutan tutana.
Öte yandan, Taşeron Sağlık Çalışanlarının, kendi özlük haklarını bile alamadıkları ve yoğun baskı altında oldukları bilinen bir gerçek.
Bu işleri yapan firmaların çoğu öyle uyanıkça davranıyorlar ki, aklınız şaşar. Özellikle Güvenlik hizmetlerinde çalıştırılan elemanların sigortaları başka yerlerde yapılıyor. Kalkınmada öncelikli yörelerde birer temsilcilik yâda şube açıyorlar. Yanında çalışanları orada SSK lı gösteriyorlar. Ama orada gösterdiklerini fiilen başka yerde çalıştırıyorlar. Böylece adam başı 130 lira sadece SSK priminden cebe kalmış oluyor. Aslında kim nerede çalışıyorsa, hangi yerde ise o yerde sigortalı olması lazım ve iş yeri numarası olması lazım. Bunlara bakan, araştıran yok. İnceleyen yok. MUAYENE KOMİSYONLARI olarak anılan ve sözde var olduğu bildirilen komisyonlar hiç doğru dürüst iş yapmıyor ve incelemiyorlar. Onlarında birçoğunun işine geliyor. Taşeronlar ile anlaşmalı paslaşmalı, devletten tırtıklama düzeni oluşuyor.
Güvenlikte çalışanların çoğunluğunun banka kartları ellerinden alınıyor, daha başta ellerinden senet sepet alınıyor, taahhüt alınıyor, gıkları çıkmıyor. Taşeron gidip ay sonu parasını bankadan çekiyor, ona istediği kadarını veriyor. İtiraz eden işinden oluyor. Bunları söylediğinizde şikâyet etsinler, bu iş şikâyete tabi deniyor. Ama hiçbir çalışan edemiyor. Ettiği anda bir müddet sonra işinden oluyor. Ayrıca daha işin başında elinden senet sepet ve bir takım taahhütler alınmış. Nasıl sonuç alsın deniyor.
Başta bu muayene komisyonlarının dürüst bir şekilde ilkeli bir vaziyette çalışmasını temin etmek lazım... Bunlar her ay sonunda işçinin priminin yatıp yatmadığını, firmanın vergi ve ssk borcu olup olmadığını, çalışan kişilerin o yerde mi sigortalı gösterildiklerini, yoksa başka bir yerde mi gösterildiğinin kontrolü gerekmekte. Ama yapan yok. Götüren götüreni. Düzen böyle bir düzen haline gelmiş. Yazık…
Bakın Özelleşen hizmetlerde çalışanlar ile ilgili yazıp çizdikçe ardı ardına aranıyoruz, ihbar üzerine ihbarlar yağıyor. Doğru, eksik, hatalı, yanlış biz sadece durumu ilgili ve yetkiliye aktarma ile görevliyiz. Gerisi ilgili ve yetkilinin bileceği iş…
Bakınız bu özelleşen hizmetlerde çalışan kişiler bize gönderdikleri e-maille neler diyorlar:
“… Sağlık Bakanlığı'na bağlı Hastanelerde görev yapan biz taşeron işçileri her geçen enkazların altına itilmekteyiz, bu enkazlardan kurtulmak ve 2011 yılında özlük haklarımıza her devlet memuru gibi kavuşmak arzusundayız, bu sebeple şimdiden diyoruz ki İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ SINIF İNSAN MUAMELESİ GÖRMEK, KÖLE YERİNE KONARAK ÇALIŞMAK İSTEMİYORUZ.
Her sene sözleşme yapılarak, iş güvenimizin olmayışı suratımıza çarpılıyor, sanki satılık gibi her sene ihale ile bedelimiz belirleniyor, bizler ARTIK İŞ GÜVENCESİ İSTİYORUZ, GELECEĞE KAYGIYLA KORKUYLA ENDİŞEYLE DEĞİL, GÜVENLE, ÜMİTLE VE NEŞEYLE BAKMAK İSTİYORUZ.
Sağlık Bakanlığına Ait Hastanelerde görev yapan taşeron işçileri olarak her geçen gün sıkıntılarımız artıyor ‘’MAAŞLARIMIZ AZALIYOR’’. Artık bizlere üvey evlat muamelesi yapılmasını istemiyoruz. Bir an önce iş güvencesine ve kadrolular gibi ‘’ÖZLÜK HAKLARIMIZA’’ sahip olmak istiyoruz.
HASTANELERDE ÇALIŞAN TAŞERON İŞÇİLER OLARAK FERYATLARIMIZ.. Hastanelerde;
1- Her yıl yenilenen sözleşme ile girdi çıktı yapılarak tazminat haklarımız elimizden alınmaktadır.
2- Kanunen izin kullanma hakkına sahip olmamıza rağmen, izin haklarımız elimizden alınmakta ve izin kullandırılmamaktayız.
3- Senelik sözleşmeden yol parasını kaldırarak maaşlarımız düşürülmektedir. Ayni veya Nakdi olarak kanunun belirlediği yol paraları verilmemektedir.
4- Meslek hastalığı riskine karşı herhangi bir sosyal güvencemiz bulunmamaktadır. Her türlü hastalık riski taşıdığımız hastanelerimizde en basit aşılarımız bile yapılmıyor.
5- Taşeron şirketlere ucuza verilen ihaleler sonucunda, maaşlarımız düşürülmektedir. Geçen sene 660 lira olan maaşlarımız 600 lira’ya düşürüldü.
6- Her yıl yapılan girdi çıktılar neticesinde iş garantimiz bulunmamakta ve her an işten çıkarılma korkusu taşımaktayız.
7- Maddi olarak sıkıntı çeken çalışan personel sürekli stres altındadır ve buna bağlı olarak işine kendini tam anlamıyla verememekte ve verimli bir çalışma yapamamaktadır.
8- Acilde çalışan taşeron firma elemanları herhangi bir acil farkından yararlanamamaktadır.
9- Hastanelerin döner sermayelerinden ve bankaların verdiği Promosyon’lar dan mahrum bırakılmaktayız.
10-Kadrolu personel sürekli olarak taşeron şirket personelini haksız yere ezerek rencide etmektedir. Taşeron personeline tepeden bakılmaktadır.
Yukarıda belirtilen sorunlar gibi daha sayamadığımız birçok sorunla karşı karşıya olan taşeron´un altında ezilen, her zaman göz ardı edilen ve haksız yere mağduriyete uğrayan personellerin, sağlık bakanlığı’nın açacağı ´´kadrolara´´ yerleştirilerek bu haksızlığın sona erdirilmesi ve mağduriyetimizin giderilmesi hususundaki etki ve iyileştirme yetkililerin ellerindedir. Gereğinin yapılması hususunda takdir yetkililere aittir.
TAŞERON MAĞDURLARI OLARAK DİYORUZ Kİ…
1- ülkemizde 200 binin üzerinde taşeron çalışanı özelleştirmenin getirisi olan birçok haksızlığa uğramakta ve mağdur edilmektedir.
Kamu gibi önemli bir kurumu zedeleyen itibarını düşüren taşeronlaşma çalışan insanların özlük haklarından mahrum olmasına sebebiyet vermektedir.
Bunlar başta tazminat, izin hakları, maaşların zamanında verilmemesi, maaşların düşürülmesi, ucuz ihaleler, döner sermaye paylarının kesilmesi, banka promosyonlarının verilmemesi ve birçok haksızlıklar, 2. sınıf hizmet anlayışının benimsettirilmeye çalışılması anlamında pek çok hizmetleri basit ve ucuz hale getirerek kaliteyi düşürmektedir.
Bu büyük haksızlıklara dur demek için tüm bürokrasiyi, taşeron mağduru çalışanları, kamu kurumlarındaki duyarlı kişileri, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ve konuyla ilgili ilgisiz herkesi göreve davet ediyoruz.
2- Ülkemizde 170 bin kamu taşeron çalışanı mağdur insan var, bir çoğu evli, evlenme çağına gelmiş, yada çoluk çocuk sahibi, onlar hastanelerin pisliğini temizliyorlar, onlar hastaları sakinleştiriyorlar, hastaların stresi altında eziliyorlar, onca hengamenin arasında alın teri döküyorlar, her gelen onlara laf söylüyor, idarenin baskısı altında eziliyorlar, kimseye gık diyemiyorlar, onlar acil servislerde 24 saat nöbet tutuyorlar, onların gecesi gündüzü belli değil, onlar mağdurlar, onlara izin verilmiyor, izin verilse sanki 5 yıldızlı otelde tatil yapacak değiller, onların tazminat hakları yok, senelerce çalışıp çabalayıp emek harcayıp emekli olmaya gelince zırnık bile alamıyorlar, ne tazminatı!!! onların maaşları geç yatıyor, onlar döner sermayenin dönmeyeninden bile alamıyorlar, onlara bankaların verdiği promosyon paraları ödenmiyor, onlar fazla mesai ücreti alamıyorlar, onlar bayramlarda resmi tatillerde daha kalabalık daha stresli hastane ortamlarında bunalıp ta hiçbir hak talep edemiyorlar, onlar mağdurlar, onların savunanı koruyanı kollayanı gözeteni yok, tek sahipleri ALLAH, onlar işten atılma korkusu taşıyorlar, onların bir statüsü yok, onların haklarını şirket patronları yiyor, onlar özelleştirme mağdurları, onlar mazlum, onların ahı alınmış, aheste aheste çıkacak olan o güzel günü bekliyorlar, onlar şimdi ağlıyorlar.
3- Ülkemizde binlerce taşeron mağduru kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılmakta ve haksızlığa uğratılmaktadır. Taşeron diye insanlara dayatılan ve insanların sırtından şirket patronlarına emeksiz kazanç sağlatılan bu uygunsuz usül insanımızın kişiliğine, onuruna, emeğine yapılan en büyük saygısızlıktır. İnsanları sınıfı sınıf ayırarak, aynı iş yerinde aynı işi yapan kişiler yapan arasında statü ve ekonomik farklılık meydana getiren bu Taşeron sistemi adeta insanlarımızı sömürmeye ve kanını emmeye muktedir hale gelmiştir. Her yıl kamu kurum ve kuruluşlarında girdi çıktı yapılmak sureti ile çalışanların sosyal hakları, tazminat ve izin hakları ve daha bir hakları ellerinden alınan taşeron çalışanı kâbus dolu günlerin içine itilmektedir. Devletin kamuda çalıştırdığı personeline sahip çıkması gerekmekte ve bu sistem bozukluğuna artık bir çözüm bulmalıdır. Devletin ekonomik sebeplere bağlı olarak kaynak bulamama korkusu ile böyle bir sistemi göz göre göre uygulamaya koyması gerçekten de insanlarımızın göz ardı edildiğini göstermektedir. Hele de Sağlık alanında böyle bir anlayışın işleyişi ileride kişisel haklar anlamında birçok sorunu beraberinde getirecektir ve insanımızın devlete olan bağlılığını ve güvenini sarsacaktır. Bir an evvel Sağlık alanında devrim yapılarak taşeron mağduru personelin sıkıntısı giderilmeli ve mağduriyetine bir son verilmeli. Yapılacak yeni bir iyileştirme neticesinde taşeronda çalışanlara 4/c statüsü giydirilmesi Sağlık alanında en büyük hizmet ve personelin onore edilmesi açısından kalitenin de artması anlamında olacaktır. Bu birikimle yetkililerden daha duyarlı ve daha hassas bir kamu personel kitlesi için verimi ve kaliteyi yükseltmeyi amaçlaması bakımından bu hususların dikkate alınarak irdelenerek, 4/c statüsünün taşeron personeline verilmesi uygun olacaktır. Böyle devam ederse, bu ekonomik darbe insanların ruhi çöküşü için zehir tadında olacaktır.
4- Sağlık Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı´nın yayınladığı 10194 no´lu son çıkan, Hizmet alımlarında çalıştırılacak işçi sayısının tespiti ve öngörülecek ücretler (2) ; Konulu Genelge´nin Hastanelerde taşeron olarak çalışan işçilerin ekonomik sıkıntılarına, merhem olmak yerine tuz olduğunu dile getiren taşeron mağdurları, Türkiye´nin dört bir yanında çeşitli sendikaları da arkalarına alarak eylemsel faaliyetleri arttırdılar, Asgari ücretin % 5 fazlası uygulamasını haksızlık ve sömürü olarak nitelendiren, sendikacılar ve taşeron şirket çalışanları, uğradıkları bu haksızlıkların giderilmesi hususunda her türlü hak aramama mücadelesi yapacaklarını kaydettiler. Taşeron eliyle hastanelerde çalışanların bir çok özlük haklarında mahrum edildikleri ve buna bağlı ruhi gerilimlerin arttığı konusunu da yapılan eylemlerde dile getiren sendika yöneticileri, bu haksız uygulamaların son bulmasını ve insanların, ekonomik adaletle yönetilmesi konusunda siyasilere çağrıda bulundu.
5- Ülkemizde 109 bin kişi hastanelerde taşeron adı altında çalıştırıldıkları için mağdur edilmekte ve siyasiler de buna bile bile lades diyerek göz yummaktadırlar, işin tuhaf tarafı mağdurlarda durumdan pek memnunmuş gibi ses çıkartmayarak, duruma sessiz kalmaktadırlar, Arkadaşlar daha kaç sene tazminatsız çalışacağız, izinsiz çalışacağız, iş garantimiz yok, her yıl girdi çıktı yapılıyor ne bu haksızlık adaletsizlik hiç bir hakkımız yok.. Siyasiler lütfen artık bu haksızlığa göz yummayın, görmezlikten gelmeyin, bakın yakındır seçim günleri, bunca insan bunca genç haksızlığa uğratılıyor, bu kul hakkını kim ödeyecek, bunun hesabını kimler verecek? Lütfen gençlerin hakkını şirket patronlarına yedirmeyin, hastane gibi en önemli kurumlardan birinde bunca haksızlığa göz yummayın, kulak tıkamayın, sesimize kulak verin.
6- Ülkemizin en önemli sorunlarında biri olan, Sağlık bakanlığı bünyesindeki hastanelerde ve diğer kurum ve kuruluşlarda taşeron adı altında çalıştırılarak, mağdur edilen insanlar, büyük bir haksızlığa uğrayarak, yıllık izin, tazminat gibi en önemli haklardan mahrum edilmekte, maaşlarını zamanında alamamakta ve birçok özlük haklarından mahrum edilerek, haksızlığa uğramaktadırlar. Asgari ücret üzerinden maaş alan ve aynı iş yerinde aynı işi yaptığı memurlarla maaş bakımından 3 kat az maaş alarak ekonomik ezilmişliğe ve bunun sonucunda büyük haksızlığa uğramaktadırlar. Artık siyasiler biraz da bu işe bir el atıp bu haksızlığı giderme yolunda bir şeyler yapıp, taşeronun altında ezilen emek verip, çoluk çocuğuna aş götüren bu insanlara kucak açsınlar, arka çıksınlar, yoksa bu haksızlığın bedelini bunun vebalini kimse ödeyemez.
7- Kamu kurumlarında mağdur olan taşeron çalışanları artık tahammül etmesi zor noktalarda işveren baskısı, ekonomik sıkıntı ve sosyal adaletsizlik sebebi ile gerçek manada bunalmış, psikolojik baskı altına alınmış, sıkıntılı bir süreç yaşamaktadırlar. Özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında ucuza adam çalıştırma mantığı ile mecburi sebep ile işe giren gençlerimiz birçok özlük haklarından mahrum edilerek gerilimlerin içerisine doğru itilmektedirler, Yıllık izin kullanamayan, tazminat hakkı olmayan, döner sermaye ve promosyonlardan kendilerine verilmeyen, sağlık sektöründe herhangi bir bulaşıcı hastalık riskine karşı güvencesi olmayan bu çalışanlarımızın hakları nedenlerle isyanları apaçık ortadadır. Her geçen gün artan taşeron işçi sorunu ve özellikle de hastaneler gibi birinci derecede riskli yerlerde bizlerin sorunları daha da büyümekte ve şirket patronlarını mağdur etme düşüncesi ile çıkmazlara sürüklenen biz taşeron işçilerin mağduriyetlerinin bitmesi için bu taşeron haksızlığın sona ermesini rica ediyoruz” DİYORLAR…
* * * * * * *
BURADA Tüm okuyucularımıza ve yorumcularımıza, Önemli bir AYRINTI vermek isterim
Bana sürekli sende amma yazıyorsun yani. Bunların hiç mi iyi işi yok derler. Ayrıca çok vicdansız yazıyorsun derler. Başka şeylerde derler de, önemsemiyorum. Ben hakkımda ne düşünüyorlar ise onları ALLAH’ a havale ediyorum. İçimde bunlara karşı kişisel bir hınç yok. Hakkında yazı yazdıklarımla bir alıp veremediğim yok. Düşmanlığımda yok. Bir alış verişimde söz konusu değil. Hiçbir zaman da olmadı. Ben devletin hakkı için, milletin kör kuruşu için, tüyü bitmedik yetimin hak ve hukukunun korunması için yazıyorum. Uyarıyorum. Uyarmak benim görevim. Hem insan olarak, hem Müslüman olarak, hem gazeteci olarak benim görevim.
Neyse…
Derler ki, “Sen MDH satın alma Komisyon Başkanlığına oturtulan SELAHATTİN GÖKSU yu tanımıyor musun, bu adam yargıda. Ağır cezada. Geçirdiği soruşturmalardan sonra tenzili rütbe edildi müdür yardımcılığından alınıp ayniyat saymanlığına düşürüldü ve 3- 5 yıl MDH de yoktu. Şimdi gelmiş satın alma komisyon başkanı olmuş, üstelik sözleşmeli müdür yardımcısı olmuş. Onu niye yazmıyorsun?”
Daha çok şeyler yazıyorlar, hatta bazen burada yazdığım yazıların altına yorum bile yapıyorlar. O yorumları benim tek tek okumam mümkün değil. Sitede bana ayrılan köşenin dışındaki haber ve diğer işleri editörler yapıyor. Yapılan yorumu ya onaylar yayına verirsin, ya silersin. İki tercihiniz var. Eğer yorumlarda aşırı bir eleştiri var ise bizi uyarın, hemen müdahale edelim. Bizde insan oğluyuz. Bizimde hatamız olabilir. Bazen aşırıya kaçan yorumlar oluyor, uyarıyorlar, siliyoruz. Gözden kaçabiliyor. Okuyucunun yorumu çünkü. İrademiz dışında gelişiyor. Uyarın bizi. Bakalım, dediğiniz gibi ise yorumu çıkartalım, silelim. Kimseye yayıncı kuruluş olarak kastımız yok. Olmaz da.
Geleyim Selahattin GÖKSU işine.
Evet, Geçmişte MDH de çalıştığı doğru, o dönemde bakanlıkça soruşturma geçirdiği doğru, soruşturma sonucu görevden tenzili rütbe edildiği doğru, soruşturma gereği ağır cezada yargılandığı doğru, bu soruşturma gereği disiplin cezaları aldığı da doğru.
Kendisinin TENZİLİ RÜTBE YÜZÜNDEN idari mahkemeye dava açtığı doğru, bu davada olumlu sonuç almadığı da doğru.
Disiplin cezaları ise ya zaman aşımına uğradı, ya da kaldırıldı onu bilmem. O benim işim değil, ilgililerin işi. Araştırsın baksınlar.
Ama Ağır cezada yargılanması hususunu ben araştırdım. İlgili mahkeme 3. Ağır ceza mahkemesi, 2010/302 dosya nolu dosya.
O dosyada 12 sanık var. İddianame nosu 2010/7576.
Davacı Kamu Hukuku.
Suçlama ise; KAMU KURUM VEYA KURULUŞLARININ İHALESİNE FESAT KARIŞTIRMAK.
Bu davaya esas olan Sağlık Bakanlığı teftiş kurulunun 9.10.2009 gün 78/8 sayılı suç duyurusu.
Dosya kapsamı; MDH tarafından yapılan 28/4/2005, 21/9/2005, 29/12/2005, 12/6/2006 tarihli satın alma işlemleri ihaleler.
Ancak bu mahkemedeki dosya 2012/167 karar nosu ile aynı mahkemece karara bağlanmış.
Karar tarihi 27.4.2012 günü.
Mahkemenin verdiği 12 sayfalık gerekçeli kararda hüküm şöyle; “Sanıkların üzerlerine atılan suçları işledikleri sabit olmadığından CMK’ nun 223/2-a-c maddeleri gereğince AYRI AYRI BERATLERİNE…
12 sanık da berat etmiş yani. İçlerinde firma sahipleri de var, sivil kişilerde var, bürokratlarda var.
O daysa da yargılanan bürokratlar içinde SELAHATTİN GÖKSU, GÜLTEKİN ARSOY, MURTAZA BÜYÜKKINACI gibi isimlerde var. Ve Mahkeme uzun süren yargılama seyrinden sonra onları aklamış.
Mahkemenin akladığı insanları aynı konuda yani o dosya kapsamındaki işler yüzünden suçlamak ve suçlu göstermek bize yakışmaz. Doğru da olmaz. Selahattin Göksu’nun yeni bir göreve getirildiği doğru. Şu an görevi ile ilgili bir yaptığı yanlış, eksik iş, hatalı iş, kanunsuz iş olursa onu yazarız. Çekinmeyiz. Ama adamın geçmişteki bu dosyası ile ilgili olmayan iddialarda bulunmak bize yakışmaz. Adam o dosyadan aklanmış, beraat etmiş. Bu hususu özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum. Okuyucularımız ve yorumcularda bunu bilsin, ona göre fikir sahibi olsun. İFTİRA ATMAK bizlere yakışmaz, hiçbir MÜSLÜMANA DA yakışmaz. Bilip bilmeden ne bize, ne başkalarına olmadık laf üretmeyin, üretmeyelim. Günahtır. Şimdilik bu kadar.