ŞİDDETSİZLİK ÖZLEMİ VE SEÇİM SENARYOLARI
Öyle günler geçiyoruz ki, kimsenin kimseye tahammülü neredeyse kalmamış gibi. Seçimler kapıdayken, her şeyin çivisi çıkmış durumda.
Seçimi kim kazanırsa kazansın, hepimizi çok zor günler bekliyor.
Sıkı kemer sıkma politikaları uygulanmadan ne devlet kasası dolar, ne de bizim ceplerimiz. İster asgari ücret artsın, ister emeklilere yüksek zam yapılsın, ister EYT’liler istediği emekliliğe kavuşsun, görebildiğim kadarıyla hiper enflasyon ve hayat pahalılığı yine canımıza okuyacak.
Seçimden sonraki ilk 2 yıl bize rahat yok.
Bugün çok önemli şiddet sorunlarımız mevcut her alanda.
Seçimlere bu manzara ile gitmek moral bozuyor.
Şiddetten şiddet beğenin. Evde, işte, okulda, sokakta, markette, eğlence mekanlarında, TV kanallardaki açık oturumlarda, komşu sohbetlerinde bile kabadayılık aldı başını gitti.
Değer yargılarının erozyona uğraması, ülkenin ortak yaşam kültürünün kuralsızlaşması, aşırı pahalılık, buna karşın satın alma gücünün yerlerde sürünmesi, gelir dağılımının dengesizleşmesi, toplumu ister istemez karamsarlığa düşürüyor.
Herkes birbirine meydan okuyor. “Sen kimsin?” veya “Sen beni tanıyor musun?” cümlelerinin çok sık kullanılması aslında hoyratlaşmanın ne kadar arttığını gösteriyor.
Siyasetçiler de TBMM’nin çatısı altında veya toplumun önünde olduklarını hiç düşünmeden rakiplerine karşı çok acımasız, argo ve kaba ifadeler kullanmaktan çekinmiyor.
Şerefsiz, sürtük, alçak, namussuz, terörist, vatan haini ve daha neler neler. Terbiyem elvermiyor yazmaya..
Siyasilere iletişim danışmanlığı yapıp çok para kazanan insanlar acaba, hizmet verdikleri politikacılara, “Önce söylemlerinizi düzeltmekten işe başlayalım” tavsiyesini veriyorlar mı?”
Tepedekiler, “Balık baştan kokar” deyimini doğrularcasına, en ağza alınmayacak sözler sarfedip adeta birbirleriyle yarışıyorlar.
Ataerkil siyasi sisteme sahip olduğumuz için erkek politikacılara şu soruyu sormam gerekiyor:
“Ya beyler, siz kim oluyorsunuz da, bu kadar kötü siyaset yapabiliyorsunuz? Maaşlarınızı biz veriyoruz, vergilerimizle oyumuzla sizi Meclis’e biz soktuk. Yani patron biziz, neden medeni biçimde konuşmayıp, yüzümüze karşı küfürler ediyorsunuz? Edep yahu, edep.. Başka Türkiye yok...”
YA BENDENSİN YA DA ONDANSIN
Kimse mecbur değildir, birinden yana olmaya. Kendimden yanayım ya...
Dayatma, baskı, korkutmak ve tehditle insanları biatkar hale getirmek bu dijital çağda hayal bile edilemez..
Yanlışları DOĞRU gibi savunmak kimsenin işine yaramaz. İstatistik çarpıtmalar bir an gelir, bunu yapanları vurur.
Kuralsızlık ve yolsuzluklar, yapanın yanına kar kalmamalı. Yoksulluk sadece finansal nedenlerle ve hırsızlık ya da gasp gibi finansal hedefli şiddete yol açmakla kalmıyor. Bireylerde derin öfke oluşturarak herhangi bir şiddet biçimine meyil oluşturuyor ve derin bir umutsuzluk nedeniyle bireyin öfkesini durdurmasını da zorlaştırıyor.
Demek ki, seçimlerden sonra önce siyasetçiler, sonra da sivil kanaat önderleri, barışçıl, kapsayıcı ve özgürlükçü bir DİL’e mutlaka dönüş yapmalı.
Çünkü, hepimizde ŞİDDETSİZLİK özlemi var.
GELECEĞİMİZ KURUMSAL DEVLET’E BAĞLI
Siyasi partiler halkın sorunlarını çözmek için demokrasinin araçlarıdır.
Seçimle kısa veya uzun vadede değişmeyen iktidar yoktur..
Liderler, sultan veya diktatör olmadığı sürece değişmeyi bilirler.
Tek adamla yönetilmek ve o kişinin ağzından çıkanı hikmet olarak kabul etmek, hayatın doğasına kesinlikle uymaz.
Cumhur İttifakı, U dönüşleriyle güvensizlik ortaya çıkardı.
Millet İttifakı ise henüz vatandaşın gönlünde yeterince yer edinemedi.
Bizim gibi LİDER seven toplumlarda onun için koro halinde, “Cumhurbaşkanı adayınız kim?” diye sorulup duruyor.
Sistem değişmeli söylemi güzel de hala “Nasıl bir sistem?” sorusuna verilen cevapları ne yazık ki, halk anlayamıyor.
Eğer halka yeterince anlatılamazsa, seçimin ertesi gününden başlayarak yeni seçilen iktidar bir kaoasa girmesi kaçınılmaz.
Şu andaki iktidar seçimi kazanırsa, o zaman da değişim sancıları yaşayan toplum, içten patlamalı motor gibi fokur fokur kaynar.
Oysa işin kolayı var: Millet İttifakı, emeklerinin karşılığını almak için net ve açık olmalı. Cesur olmalı, halka beklenen duygusu verilmeli.
Kurumsal Devlet’le demokrasiye nasıl geçileceğini tane tane anlatmalı.
Cumhur İttifakı ise bugüne kadar yaptığı demokratik yanlışları, başta medya özgürlüğü olmak üzere her alanda nasıl kurumsal davranılacağını yine açık ve net halka anlatmalı.
TBMM’nin üstünde bir tek adamın vesayetine izin verilmeyeceğini, demokrasiye kayıtsız şartsız uyacağını, Merkez Bankası başta olmak üzere özerk kurumları yeniden konumlamalı ki, halk ikna edilebilsin.
Yoksa, seçimler sadece OY yarışı değildir, halkın değişim isteklerine uyum sağlamak, yarınların daha iyi olacağına herkesi inandırmak ve ülke ihtiyaçlarına göre konum alabilmektir.
Bizim enerjimizi, potizif duygu ve düşüncelerimizi harcamayın siyasi aktörler, bugün var olabilirsiniz ama yarınlarda hiç yeriniz olmayabilir.
Bunu mutlaka bilin....