Virüsün not cimrileri ve Doğu Akdeniz kaosu
Pandemi sürecinde dünyada vaka ve vefat sayıları durdurulamıyor. Ölenler 1 milyonu geçmek üzere. Türkiye’de de sayılar aldı başını gidiyor. Bir türlü “maske” ile barışamıyoruz.
Bunları yaşarken, başka sıkıntılar da ard arda geliyor.
Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu B1’den B2’ye düşürmesi ve gerekçeleri de üzücüydü.
Düşünün yatırım yapılabilir seviyenin 5 kademe altındaki bu not, 2001 krizi dönemi dahil ülke tarihinin en kötü notu oldu ne yazık ki.
Kararın gerekçelerine bakıyoruz kuruluş, “dış kırılganlıkların bir ödemeler dengesi kriziyle sonuçlanması olasılığı artıyor” derken, rezervlerdeki sert düşüşe ve Doğu Akdeniz’de artan gerilime işaret ediyor.
Daha önce de S&P ve Fitch de notlarımızı düşürmüştü.
Eğri oturup doğru konuşalım; Koronavirüs’ten tüm yerküre muzdarip. Dünyada bu yüzden büyük kaos var.
Parasal genişlemeler de çok işe yaramıyor. Para bol olsa da yatırımcılar, bırakın bir girişimde bulunmayı, şu anda ellerindeki varlıkları koruyabilmekten başka bir şey düşünemiyorlar.
Dünyanın en ünlü girişimcileri bile rantiye oldu; varlıklarını altına, gümüşe, emlaka veya farklı kazanç sağlayacak türevlere, alanlara kaydırıyorlar.
Moody’s ise Türkiye’nin notunu azami düşürerek neredeyse “Bu ülkeye hiç uğramayın” demeye getiriyor.
Sanki başka ülkelere gitseler yatırım ortamı var mı?
Bence derecelendirme kuruluşları yani Moody’s, Fitch ve S&P pandemi sürecini hiç dikkate almıyorlar.
Bu süreçte hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin çoğu bu sıkıntıları yaşıyor. Dünya pandemi haritasını önümüze alıp bakalım. Her yer “kırmızı” neredeyse...
Yani, yatırım yapılmaya yeryüzü kapalı gibi. Bu yüzden şirket birleşmeleri ve evlilikler öne çıkıyor.
Derecelendirme kuruluşları da belki bu yeni normale göre kendilerini güncelleyebilir.
AB Akdeniz’de barış istiyor mu?
Moody’s notumuzu indirirken, Doğu Akdeniz’deki gerilimin sorumluluğunu da bize yıkıyor gibi. Bu bölgede kimin eli, kimin cebinde belli değil ki.
Başta Yunanistan, Fransa, İsrail, Güney Kıbrıs, Mısır görünenler. Görünmeyenler ise Avrupa Birliği ülkelerinin diğer çoğunluğu.
Doğu Akdeniz’de olası bir savaş, özellikle Avrupa’ya hiç yaramaz. Yunanistan’dan yana hareket ediyor görünmesi, Türk halkını rencide ediyor.
AB’den “havuç ve sopa” seslerinin yükselmesi de çok komikti.
21’inci yüzyılın ilk çeyreğini bitirmeye yaklaşırken, Türkiye’yi “çocuk” yerine koymak da neyin nesi oluyor.
Barış bayrağını elden düşürmeden, hakkaniyet temelinde gelişmelere bakılmalı ve ön koşulsuz olarak taraflar müzakarelere başlamalıdır.
Duruma bakıldığında, Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklar bölgesel enerji kaynakları sorunu olmanın ötesinde doğal kaynaklar üzerindeki egemenlik ve deniz yetki alanlarının sınırlandırılması temelinde stratejik bir meseledir. Ve bu anlamda, başta Kıbrıs, Türkiye ile Yunanistan arasında çok uzun yıllardır süren problemlerin gün yüzüne iyice çıkmasıdır.
AB, olaylara müdahil olacaksa yangına körükle gitmemeli, tam tersine tarafların tümünün kazanması için “win-win” yöntemiyle hareket etmelidir.
Hazır Oruçreis, Antalya’ya çekilmişken diplomasi trafiği hızlanmalı ve çok taraflı işbirliği için barış fırsatının kullanılmasına şans tanınmalıdır.
Türk iş dünyası da diplomasi fırsatlarına destek vermeli, iyi niyet elçisi rolünü üstlenecek iş insanları bir an önce harekete geçmelidir.
TÜSİAD’dan diyalog çağrısı
Büyük patron ve profesyonellerin çatı örgütü TÜSİAD, dün bir açıklama yaptı bu konuda. Belli ki, Doğu Akdeniz geriliminden onlar da ürküyor.
TÜSİAD’ın açıklamasında Doğu Akdeniz’i barış ve refah bölgesi haline getirmek için gerilimin azaltılmasından ve tek taraflı eylemlerden kaçınarak diyalog ve ön koşulsuz müzakerelerin başlatılması ihtiyacından söz ediliyor.
“Akdeniz’de barışcıl ve uzun vadeli çözüm, tüm kıyı devletlerinin katılımını gerektirmektedir. Akdeniz Barışı’nın (Pax Mediterranea) Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk halkının hak ve çıkarları dikkate alınmadan başarılamayacaktır” diyen TÜSİAD, AB’ye de şu uyarıda bulunuyor:
“Temeli, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’na dayanan Avrupa entegrasyonunun tarihi, işbirliğine dayalı ekonomik ilişkiler geliştirilerek anlaşmazlıkların barışcıl yollarla çözülebileceğini göstermiş ve uzun vadeli, sürdürülebilir işbirliklerine ulaşılabileceğini kanıtlamıştır. Aynı yaklaşım Doğu Akdeniz’de de izlenmelidir.”
İşin özeti şu: AB, sorunun parçası olmak yerine çözümün parçası olsa ya....
Yorum Yazın