© Haberanaliz.net 2005

Hapishaneleri nazilerin gaz odasına mı çevirmek istiyorsunuz?

Artı Gerek'de Haluk Ünal yazdı: Başlık, ilk bakışta çok sert ve abartılı gibi mi görünüyor; bakalım öyleyse?

Şu ana kadar internette dünyanın sayısız bölgesinden, özellikle de İtalya ve Çin’den aldığımız bilgiler gösteriyor ki, bu virüsün en ciddi özelliği, geometrik yayılma yeteneği.

Bu nedenle toplumlar kapatılıyor, bireylerin azami izolasyonu için yol yöntemler geliştirilmeye çalışılıyor. 

Şimdilik adını “mesafelendirme” koyduğumuz bir fazdayız. Ama bunun toplumları kuşatmış bencillik ve cahillik nedeniyle “mutlak tecrit” ve sokağa çıkma yasaklarına dönüşmeyeceğinin hiç bir garantisi yok.

Çünkü toplumu yönetenler, hala kendilerinin çok korunaklı ve her şeyi bilen kişiler olduklarını, korumak zorunda oldukları bir iktidarları olduğunu düşünerek davranıyor. Ve emin olun toplumun en yabancılaşmış, çürümüş kesimi her zaman yönetim katında yaşar. 

Hapisaneler ve oradaki tutuklular ise toplum için bir tabudur. İcat edilme sebepleri, kitaptaki tanımları her ne kadar “sosyal sağaltım ve topluma kazanma” olarak yazılmış da olsa; aslında her kes için oralardakiler, yalnızca toplumdan izole edilmesi gereken birer “tehdit”.

Oysa farkında mısınız; coronavirüs ansızın kavram setimizi nasıl hızla değiştiriyor, hem de pratikte. Popüler bilgi akışına bakılırsa, artık her birimiz, bir diğeri için potansiyel bir tehdit niteliği taşıyoruz. Her birimiz toplumdan izole edilmesi gereken kişiler halindeyiz. 

Dahası “yönetim”ler sokağa çıkma yasaklarıyla tamamiyle kilit altına alınıp, alınmayacağımızı değerlendiriyor.
Ama çok açık, çok net bir kriterde her kes hem fikir, bütün toplumu kilit altına alsanız da, her kesin “ev hapsinde” olması gerekiyor. 

Peki, hapisanelerdeki durum böyle mi? Ya da bu tür izolasyonlara fizik olarak imkan var mı?

Kesinlikle hayır!

Yaklaşık 300 bin insan, ki bunların büyük bir çoğunluğu siyasi “suçlu”; virüsün salgın özelliklerine bakarsak, kısa süre içinde ölüm kamplarına dönüşecek binalara kilitlenmiş durumda.

Hiç hapis yatmadım ama, 7 aydır göçmen kamplarında yaşıyorum. Buralara açık cezaevi diyebilirim. Bizler de henüz “topluma karışmasına karar verilmemiş” kişileriz.

Daha dün 150 kişilik bir kampta pozitif çıkan iki vaka olduğu ve bunun bir kaç gün kamptaki çalışanlardan bile saklandığı bilgisini aldım. 

Anlayın yani burası yönetim bakımından en “medeni ve demokratik” Avrupa ülkelerinden biri.

Hele İtalya, İspanya gibi ülkelere bakınca -malum Türk aşağılık kompleksi için çok “sevindirici”- ahmaklıklarla malül olduklarını görüyoruz.

Sonuç olarak, 183 bin kapasiteli hapisanelerimizde tutuklu ve hükümlü olan yaklaşık 300 bin yurttaş, bir salgın durumunda en iyimser tahminle yedi binin üzerinde kayıp, anlamına gelir.

Her ne yapmış olurlarsa olsunlar, nefes alamayarak, boğularak ölmeyi haketmiyorlar.

Yazdıklarımda hiç bir abartı yok. 

İtalyan yaşlı nüfus hastahanelerde boğularak ölüyor. 

Doktorlar savaş meydanlarında kullandıkları bir ilkeyi (triyaj) korona cephesinde de kullanmaya başlıyor; kimi önce kurtarabilir, kimi feda ederim.

Bütün bu gerçekleri bile bile, bu gerçeklerden hareketle yapacağınız bütün simülasyonların nasıl birer felaket filmine dönüşeceğini göre göre, hapisanelerdekileri unutmak, onları nazilerin gaz odalarına terketmekten farklı olmayacak.

Düzenli çalışmak zorunda olan, toplu taşıma araçlarıyla gidip gelen gardiyanlar, hapisanelerin tedariklerini yapan şirketlerin görevlileri, taşıdıkları ihtiyaç malzemeleri, virüsü mutlaka ama mutlaka hapisanelere sokacak, hatta belki de çoktan soktu.

Tam teşekküllü İtalyan hastanelerinde bile triyaj kurallarına mahkum olan sağlıkçıların, “yerli ve milli” hapisanelerde düşeceği durumu düşünebiliyor muyuz?

Türkiye’nin genelinde bile çok sınırlı olan solunum cihazı, yoğun bakım ünitesi, oksijen cihazının hapisanelere gitmeyeceği; gönderilse bile sembolik olacağı çok açık değil mi?

Ayrıca kuluçka süreci - beş ila on beş gün-  sonrasında toplu ölümlerin başlamayacağını kim garanti edebilir?
İnsan yaşamı, kim olursa olsun, deneme yanılma yöntemlerine teslim edilemez.

Ve bu konuda sosyal medya kampanyası bile yapmamış olanlar, benim felaket senaryosu gerçek olduğunda bu gelişmeye karşı hiç bir şey yapmamış olduklarını bilerek yaşamak gibi bir cezayla yüz yüze olacaklarını unutmasınlar.

İlk iş en azından sosyal medyayı yıkmalıyız.

Yaşlılar, risk grubundaki hasta tutuklu ve hükümlüler, hepimiz gibi acilen “ev hapsine” alınmalı. 

Bu türden gerçekçi kararlar verilene kadar da bu gün TİHV sitesinde yayınlanan tedbirler acilen uygulamaya sokulmalı.

Haluk Ünal- Artı gerçek

İlginizi Çekebilir

Hakan Fidan'dan SDG'ye operasyon uyarısı: Sabrımız tükeniyor

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Suriye'deki Kürt silahlı güçlerin Şam'a entegrasyonunun yavaş ilerlediğinden şikayet etti, "sabrımız tükeniyor" diyerek askerî operasyon tehdidinde bulundu.

Erdoğan: “Türk devletleriyle dış ticaretimizi, uzun vadede 100 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AK Parti Türk Dünyası Vizyon Belgesi Tanıtım Programı”nda yaptığı konuşmada, “Birçok başlığın yanında bilhassa ekonomik alandaki stratejiler vizyon belgemizin belkemiğini oluşturmaktadır. Ticaret hacminin genişletilmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve ortak pazar hedefi mevcut ekonomik ilişkileri yeni bir düzeye taşıyacaktır. Türk devletleriyle dış ticaretimizi orta vadede 60 milyar dolara, uzun vadede 100 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz” dedi.

İmralı heyeti AK Parti ve Adalet Bakanlığı'ndan randevu istedi

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) çözüm süreci kapsamında kurulan komisyonun dinlemeleri bitirerek rapor aşamasına geçmesi ile birlikte Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı heyeti de partilerle görüşme turu başlattı.

Ali Bozan: Akdeniz Belediyesi sahte seçmen yöneticilerin elinde cebelleşiyor!

DEM Parti Mersin Milletvekili Av. Ali Bozan, Meclis’te gerçekleştirdiği basın açıklamasında kayyımlı Akdeniz Belediyesi’nde yaşananlara tepki göstererek, kayyım uygulamasının bir an evvel sonlandırılması çağrısında bulundu.

TÜM HABERLER