MEMURUN SORUMLULUĞU VARSA AMİRİNDE VAR
SAĞLIKHER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK İSİMLİ KÖŞEDE YAYINLANAN BU GÜNKÜ YAZIDIR: MEMURUN SORUMLULUĞU VARSA AMİRİNDE VAR...
Mersin de kendini ÇOK AKILLI ZANNEDEN bir kesim bürokrat var. Ellerinde yetki ve makam olunca, her şeyi yapabileceklerini ve her şeyi söyleyebileceklerini sanıyorlar. SAĞLIK teşkilatında son zamanlar yaşanan sağlıksız olaylar çalışanları canından bezdirmiş durumda. Öyle kimse yasa kanun hukuk tanımaz tavırla çalışamaz. Çalıştırılamaz. ÖZELLİKLE PERSONEL TAYİN ve ATAMALARI ile YAPILAN GÖREVLENDİRMELERİ, il müdürü çok dikkatli incelesin derken, boşuna demiyorduk. Mezitli de vuku bulan öldürülme olayından sonra gelişen İDARİ olayları irdelemeyenler, oradaki memurun, mahkemede şahitlik yapanların başlarına neler geldiğini de görmezden gelmeleri düşündürücüdür.
SAĞLIK teşkilatı kimsenin babasının çiftliği değildir. Kimse kendine göre kural belirleyip çalışma yapamaz. Orası resmi kurum. Yürürlükteki yasal mevzuat ve yönergeler ile yönetilir. Canımı sıktın, SANA SORUŞTURMA AÇARIM- SENİ SÜRERİM- SENİ EZERİM- MOBBİNG UYGULARIM havasına giren EMBESİLLERE fırsat vermek ciddi devlet memuruna yakışmaz. Eğer memurun amirine karşı bir sorumluluğu var ise, amirinde memuruna karşı yükümlülükleri vardır, unutmamalıdırlar.
Özellikle DİSİPLİN İŞLERİ ve yapılan tahkikat ve soruşturmalar, işin ehli ve uzmanı olan bu konuda EĞİTİMDEN GEÇMİŞ memurlarca yürütülmelidir. Sözleşme imzalayarak birden bire UZMAN yaptığınız, ama neyin uzmanı olduğu belli olmayanlara bu işleri yaptırırsanız, herkes eline geçirdiği makamla kendi EGOSUNU tatmin etmeye çalışır. Çalışanlar kimsenin KÖLESİ değildir, unutan olursa bir hatırlatan elbet çıkacaktır.
Kısacası, Kurum İçi Hiyerarşiyi bilmeyen tipleri AMİR pozisyonuna getirmeyin. Kamu kurumları görev ve yetki bakımından hiyerarşik biçimde, yani ast-üst biçiminde örgütlenmiştir. Bir başka ifadeyle birimler arasında bir derece ve mertebe silsilesi söz konusudur. Hiyerarşi bağı ile merkezde en büyük üstüne bağlı olan kamu görevlisi, kanunu kendiliğinden ve kendi anlayışına göre uygulamaz. Kaynaklarını daha etkili, daha verimli, daha tutumlu kullanan, hukuka uygun ve hesap verebilir bir yönetim için hiyerarşik düzenin korunması gerekir. Devlet memurları, resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek zorundadırlar (657 s. DMK. Md. 8).
Eş dost kayırmacılığı (kronizm), akraba kayırmacılığı (nepotizm), partizanlık, ideolojik yaklaşımlar vb. nedenlerle hiyerarşinin bozulması; eşitlik, dürüstlük, tarafsızlık, görevin yerine getirilmesinde kamu hizmeti bilinci ve halka hizmet bilinci gibi etik ilkelerin (İlkeler için Bkz. Yürekli, 2016:7-13), 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda belirlenmiş olan sadakat, tarafsızlık ve devlete bağlılık gibi yükümlülüklerin zedelenmesine neden olabilir. Bu da görevlerin gerektiği gibi yapılmasını engelleyebilir. Dolayısıyla kamu yönetimine olan güvenin sarsılmasına sebep olabilir. O nedenle işyerlerinde hiyerarşik düzeni bozan, profesyonel işleyiş düzenini aksatan yaklaşımlardan ve ilişkilerden kaçınmak gerekir.
Ayrıca Sağlık personeli içinde alanı dışında görevlendirdiğiniz, yasal ve hukuki dayanaktan yoksun personelinizi eğitimden geçirmek zorundasınız.Personelin Kendi İşiyle İlgili Mevzuatı Okumazsa, Uygulama Üzerinden İşi Öğrenmeye kalkarsa işi batırır. Verimsiz olur.
Devlet memurlarının görevlerini hakkıyla yapabilmeleri için ehliyet ve liyakat sahibi olmaları, kendi alanlarındaki mevzuatı bilmeleri ve kendilerini sürekli geliştirmeleri gerekmektedir. Nitekim buna ilişkin 657 sayılı Kanun’da da hükümler bulunmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 11’inci maddesine göre, devlet memurları kanun ve diğer mevzuatta belirtilen esaslara uymakla ve amirler tarafından verilen görevleri yerine getirmekle yükümlü ve görevlerinin iyi ve doğru yürütülmesinden amirlerine karşı sorumludurlar. Devlet memuru amirinden aldığı emri, Anayasa, kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, memur bu emri yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. Memurun, yukarıda belirtilen görev ve sorumluluklarını gereği gibi yerine getirebilmesi için kendi alanıyla ilgili Kanunları ve ilgili diğer mevzuatı çok iyi bilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan liyakat ilkesi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun temel ilkeleri arasında yer almaktadır (657 sayılı DMK Md. 3). Adaylık sürecinde memurların yetiştirilmesi anılan Kanun’un 55’inci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre aday memurların, önce bütün memurların ortak vasıfları ile ilgili temel eğitime, bilahare sınıfları ile ilgili hazırlayıcı eğitime ve staja tabi tutulmaları ve Devlet memuru olarak atanabilmeleri için başarılı olmaları öngörülmüştür. Memurluk süreci içinde de sürekli gelişme için hizmet içi eğitim düzenlenmiştir. Buna göre devlet memurlarının yetişmelerini sağlamak, verimliliğini artırmak ve daha ileriki görevlere hazırlamak amacıyla hizmet içi eğitim yapılması gerekmektedir (657 s. DMK Md. 214). Uygulamada, “Benden önce böyle yapılıyordu, bana bu şekilde gösterildi” şeklinde söylemlerle karşılaşılmaktadır. Bu şekilde bir öğrenme, yani uygulamayı kendine gösterilenden öğrenme yeterli bir öğrenme modeli değildir. Öteden beri yapılan uygulama, ilgili mevzuata uygun değilse ne olacaktır? Uygulama ve mevzuat arasındaki uyumsuzluğu gidermenin tek yolu ilgili mevzuatı öğrenmekten, okumaktan ve ona göre işlem yapmaktan geçmektedir. Ayrıca çalışma alanındaki gelişmeleri, yenilikleri ve mevzuat değişikliklerini takip etmek gerekmektedir. Dolayısıyla kamu çalışanlarının görev ve sorumluluklarını hakkıyla yerine getirebilmeleri, hizmet içi eğitimin hedeflediği gibi yetişmeleri, verimliliklerini artırmaları ve daha ileriki görevlere hazırlanmaları için ilgili mevzuatı okumaları, kendi iş alanlarındaki gelişmeleri takip etmeleri gerekir. Bakın bakalım, bu alanı dışında çalıştırdıklarınızın içinden kaç kişi yaptığı işin hukuki boyutunu biliyor? Kaç kişi yaptığı işi bilerek ve severek yapıyor? Kaç kişi işini eksiksiz, özenli yapıyor?
Kimse, ama hiç kimse İşyerinde Psikolojik Taciz-Mobbingi meşru göremez ve hukuksuz işlem yapamaz.
İşyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik olarak gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar bütününe mobbing (psikolojik taciz/yıldırı) denilmektedir. Kişiye yönelik olumsuz tutum ve davranışlar gizli veya açık olabilmektedir. Bu yüzden 19/03/2011 tarihli ve 27879 sayılı Resmî Gazete’de “İşyerlerinde Psikolojik Tacizin Önlenmesi (Mobbing)” konulu, 2011/2 mülga Başbakanlık Genelgesi yayımlanmıştır. Söz konusu 2011/2 sayılı mülga Başbakanlık Genelgesi’nde; kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör işyerlerinde gerçekleşen psikolojik tacizin, çalışanların itibarını ve onurunu zedelediği, verimliliğini azalttığı ve sağlığını kaybetmesine neden olarak çalışma hayatını olumsuz etkilediği belirtilerek kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıkan psikolojik tacizin önlenmesinin gerek iş sağlığı ve güvenliği gerekse çalışma barışının geliştirilmesi açısından çok önemli olduğuna vurgu yapılmıştır.. Bu doğrultuda, çalışanların psikolojik tacizden korunması amacıyla aşağıda yer verilen tedbirlerin alınmasının gerektiği belirtilmiştir:
➢ İşyerinde psikolojik tacizle mücadele öncelikle işverenin sorumluluğunda olup işverenler çalışanların tacize maruz kalmamaları için gerekli bütün önlemleri alacaktır.
➢ Bütün çalışanlar psikolojik taciz olarak değerlendirilebilecek her türlü eylem ve davranışlardan uzak duracaklardır.
➢ Toplu iş sözleşmelerine işyerinde psikolojik taciz vakalarının yaşanmaması için önleyici nitelikte hükümler konulmasına özen gösterilecektir.
➢ Psikolojik tacizle mücadeleyi güçlendirmek üzere ALO 170 (Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İletişim Merkezi) üzerinden psikologlar vasıtasıyla çalışanlara yardım ve destek sağlanacaktır.
➢ Çalışanların uğradığı psikolojik taciz olaylarını izlemek, değerlendirmek ve önleyici politikalar üretmek üzere “Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu” kurulacaktır.
➢ Denetim elemanları, psikolojik taciz şikâyetlerini titizlikle inceleyip en kısa sürede sonuçlandıracaktır.
➢ Psikolojik taciz iddialarıyla ilgili yürütülen iş ve işlemlerde kişilerin özel yaşamlarının korunmasına azami özen gösterilecektir.
➢ Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve sosyal taraflar, işyerlerinde psikolojik tacize yönelik farkındalık yaratmak amacıyla eğitim ve bilgilendirme toplantıları ile seminerler düzenleyeceklerdir.”
Muhtelif yargı kararlarına da yansıdığı üzere; çalışanın dini ve siyasi görüşleriyle alay edilmesi, yaptığı işlerin sürekli olarak eleştirilmesi, kişinin işyerinde umursanmaması ya da sanki yokmuş gibi davranılması, çalışan hakkında asılsız söylentiler çıkartılması, hakaret edilerek veya fiilleri taklit edilerek gülünç duruma düşürülmesi, verilen işlerin kendisinden geri alınarak kişinin özgüveninin sarsıntıya uğratılması, çalışanın itibarını ve kariyerini zedelemek için yeteneği ve uzmanlık alanı dışında işler verilmesi, psikolojik ve fiziksel olarak ağır işlerde görevlendirilmesi mobbing/psikolojik taciz örnekleridir.
Bir eylemin psikolojik taciz olarak kabul edilebilmesi için, bir kimsenin hedef alınarak gerçekleştirilmesi, belli bir süreye yayılması ve bu durumun sistematik bir hal alması gerekir. Belirtilen şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin, her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi icap eder (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı, 25.01.2017, EN: 2015/9-461, KN: 2017/127).
Anlık öfke ile süreklilik göstermeyen geçici davranışlar psikolojik taciz değildir. Davranışın psikolojik taciz sayılabilmesi için sistematik, sürekli ve kasıtlı olması gerekir. Ayrıca hareketin amacı da doğru tespit edilmelidir. Çünkü psikolojik tacizde amaç, iş ilişkisi içinde bulunduğu mağdurdan kurtulmak veya ona zarar vermek, onu yıldırmaktır. Psikolojik taciz kişiyi iş yaşamından dışlamak amacıyla kasıtlı olarak yapılır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 11.10.2016, EN:2016/17859 KN: 2016/17644).
Diğer taraftan mobbingde ispat konusuna değinmekte fayda görülmektedir. Konuyla ilgili Yargıtay kararında aynen; “…hukuk yargılamasında ve özellikle de mobbinge dayanan iddialarda yüzde yüzlük bir ispatın aranmadığı, şüpheden uzak delil aramanın ceza yargılamasına ait olduğu, özel hukuk ve iş hukuku yargılamasında vicdani kanaatin oluşmasına yetecek kadar bir ispatın yeterli olduğu, taraflarca ileri sürülen delillerin sıhhat ve kuvvetinde tereddüt edilmesi halinde işçi lehine yorum ilkesinin uygulanması gerektiği, mobbing gibi diğer dava türlerine göre ispatı nispeten daha zor olan bir konuda kesin ve mutlak bir ispatın aranmayacağı, bu konuda işçi lehine ispat kolaylığı göstermenin hakkaniyet ve adalete daha uygun olacağı kanaat ve sonucuna varılmıştır” denilmektedir (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 21.02.2014, EN: 2014/2157 KN: 2014/3434).
Mobbingi; stres, tükenmişlik sendromu, işyeri kabalığı, iş tatminsizliği ya da doyumsuzluğu gibi olgulardan ayıran husus, belli kişinin belli bir amaca yönelik olarak hedef alınması, yapılan haksızlığın sürekli, sistematik ve sık oluşudur (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 31.05.2016, EN. 2015/11958 KN. 2016/15623).
İşyerinde karşılaşılan her türlü olumsuz davranış, mobbing olarak değerlendirilmemelidir. İşyerlerinde bir çalışana yönelik mobbing/psikolojik tacizden söz edebilmek için bazı hususların varlığı şarttır. Buna göre;
➢ Mobbing, işyerinde gerçekleşmelidir.
➢ Mobbing çalışana yönelik olarak sistemli bir şekilde yapılmalıdır.
➢ “Yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar” süreklilik kazanmış bir şekilde tekrarlanmalıdır.
➢ Mobbing kasıtlı yapılmalıdır.
➢ Mobbing kapsamındaki fiillerin nihai amacının; kişiyi yıldırma, pasifize etme ve işten uzaklaştırma olması gerekir.
➢ Yıldırma amaçlı fiiller mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda veya sağlığında ciddi bir zarar ortaya çıkarmalıdır.
Bu bağlamda mobbinge maruz kalanlar; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Psikolojik Tacizle Mücadele Kuruluna, Alo 170’e, TBMM Dilekçe Komisyonuna, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna, Kamu Denetçiliği Kurumuna (Ombudsman), Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine (CİMER), Kamu Görevlileri Etik Kuruluna, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna, İl, İlçe İnsan Hakları Kurullarına veya olayın özelliklerine göre hukuk, ceza veya idari yargı yolarına da müracaat edilebilirler..
ŞİMDİ...Mezitli ilçede Öldürülen doktor lehine ifade verdiği için şu ana kadar kaç kişi MOBBİNGE uğramıştır?Bu olaydan sonra kaç kişiye uydurma soruşturma açılıp tayini çıkartılmıştır?Bu kişilerden kaç kişi mahkeme kararı ile tayinin iptal ettirmiş, kaç kişi mahkemeye başvurmuştur? Hangi memurun eşi, soruşturmada öldürülen doktor lehine ifade verdi diye, uyduruk anlaşmalı paslaşmalı muhakkik tayin edilerek ceza verilmiş, bu cezası il idare kuruluna itiraz edilince oy birliği ile kaldırılmıştır? Tayini Tarsus’a çıkarılan mağdurun başvurusunu haklı bulan mahkeme kararına rağmen, o kişinin tayini mahkemece iptal edilirken, yeniden aynı madde ve gerekçeler ile merkezdeki bir başka ilçeye tayin yapılmıştır?Bu tavır HANGİ ADALET ve HAKKANİYET duygusu ile bağdaşmaktadır?Adil devlete bu tutum yakışır mı? Sağlık il müdürü bu atamalara nasıl imza atıyor? Ayrıca, şikâyetçi ilçe müdürü “bu kişi bir başka ilçede görevlendirilsin” anlamına gelen yazı yazıp şikâyetçi olacak, siz o başvuruya soruşturma açıp, ilçe müdürünün dediği doğrultuda karar vereceksiniz (!) Nerede burada ADİL YARGILANMA İLKESİNİN TECELLİSİ ve NEREDE DÜRÜST İŞLEM İLKESİNİN tecellisi?Güç elimizde biz böyle uygun gördük (!) ALLAH ÇOK BÜYÜK... YARININ SAHİBİ ALLAH!Kendinizi MATAH sanmayın. Sizden öncede o koltuklarda oturanlar vardı. Sizden sonra da olacak. Devlette daimlilik esastır. Siz sormazsınız ama gelen sorar.
Bu günkü yazımı şu şekilde sonlandırayım:
1- Devletin dini Adalettir.(nisa 58)
2- Tüm makamlar, rütbeler emanettir(nisa 58)
3- Emanetler ehliyet/liyakat sahibine verilir (nisa 58)
4- Ortak akıl ile hareket edilir. (şura 38)
5- Ceketi ile gelinir Ceketi ile gidilir (müddesir 6)
Hz.Ebubekir; -“Mazlum'un Bedduasından Sakının”
Hz.Ömer; -“Adalet Mülkün Temelidir”
Hz.Osman; -“Her Nimetin bir Musibeti vardır”
Hz.Ali; -“Eğrinin Gölgesi ԁe Eğridir”
DEVAM EDECEĞİZ...
ALLAH, DEVLETE VE MİLLETE ZEVAL VERMESİN.
Baki Selam ve Dua ile.
CEVAP HAKKINA SAYGILIYIZ.
Cevabı yazıda, adı geçen ilgilisi ve yetkilisi göndermesi gerekir. Telefon ve iletişim bilgilerini koymayı unutmayınız.
CEVAP GÖNDERECEĞİNİZ ADRES: batuhansezerhaberanaliz06@gmail.com
İlginizi Çekebilir
DEHB tanısı neden bu kadar arttı? Erkekler ve kadınlar nasıl farklı etkileniyor?
"İşinde başarılı, mükkemeliyetçi hatta aşırı kontrolcü kadınlar yardım almak için gelebiliyorlar.
Hakim ve Savcılara sağlık muayenesinde öncelik hakkı getirildi
Sağlık Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün 2024/11 sayılı Poliklinik Hizmetlerinde Öncelik Sırası Genelgesi'nde 'Hâkimler ve Cumhuriyet Savcıları' sağlık kurum ve kuruluşlarında poliklinik muayenelerinde öncelik sırası alacak gruplar arasına dahil edildi.
Hastanelerde "Koordinasyon Kurulları" oluşturulacak
Sağlık Bakanlığına bağlı ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarında oluşturulacak Hastane Koordinasyon Kurulları, sağlık hizmetlerinin düzenli, etkin ve verimli yürütülmesini sağlayacak, hasta ve çalışan hakları konusunda denetimler gerçekleştirecek.
HASTANEYE ACİL OLARAK EK BİNA YAPILMALI!..
silifkesesimiz.com dikkat çekici bir haber paylaştı.