haberanaliz
Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

Mail: perihancakiroglu@gmail.com

CHARLES MİCHEL’İN SUÇU NEYDİ?

Avrupa Birliği (AB) ile geçen hafta Ankara’da yapılan görüşmeler, “koltuk krizi” nin gölgesinde  kaldı.

Belçikalı Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ile Alman  AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen arasında patlayan protokol krizi az daha bizim başımıza yıkılacaktı.

Türk heyetinin soğukkanlı tutumuyla bu durum önlendi.

Önlendi de, kriz hem Türkiye’de hem de Avrupa’da hala konuşuluyor.

Kadınlar ayaklandı, imzalar toplandı, Charles Michel’in istifası bile istendi.

Nedeni de Ursula von der Leyen’in, AB’nin tepe yöneticisi olarak küçük düşürülmesiydi. Herhalde Michel, “Ben AB Konsey Başkanı isem, Leyen Komisyon Başkanı. Ondan önce gelmeliyim” diye düşündü ve Leyen’i kollamadı.

Olanlar oldu ve Avrupa’da “Sofagate” olarak tanımlanan krize

yol açtı.  Şimdi de, “Geceleri uyuyamıyorum” diyor.

Uzun süre suskun kalan ve dün İlk kez konuşan von der Leyen ise “Bir daha böyle bir duruma izin vermeyeceğim” söyledi.

Leyen, kızgın ama söyleyeceğini hala söylemekte de çekingen.

KASINTI PROTOKOLLER

Önce şunu anlatalım; devletler arasındaki ilişkilerde, devlet temsilcileri arasındaki görüşmelerde ve yazışmalarda belirlenen kurallara göre davranmaya protokol deniliyor.

Bilinçli bürokratlar, protokolü sessizce yapar ve kimsenin de ruhu duymaz. Ancak, Türkiye  – AB görüşmelerinde bu olmadı.

Tam tersine gelişmeler yaşandı.

Bu konuları iyi bilen ve son krizi değerlendiren bir kaynağım, aslında epeydir başkentte “Kasıntı Protokol”uygulamalarının  yürürlüğe konulduğundan söz etti ve şöyle dedi:

“Protokollerin amacı, ilişkilerin yumuşatılmasını sağlamaktır. Bir oval masada evsahibi yani en üst düzey yetkili masanın başına değil, ortasına oturtulur ki, diğer konuklarla gerginlik olmadan rahatça konuşabilsin. Ve konuklar da karşılıklı oturmalıdır.l Beştepe Külliyesi’nde patlayan bu kriz de gösterdi ki, hem Michel hem de bizimkiler bu kurala pek de uymadılar.”

Bu arada bizim tarafın protokol hatası da şuydu: AB nezdindeki Büyükelçimiz Mehmet Kemal Bozoy ile AB’den Sorumlu Bakan Yardımcısı Faruk Kaymak da davet edilmedi toplantılara.

MİCHEL MAÇO MU?

Michel, Ankara’ya protokol müdürünü de götürdü, Leyen pandemi nedeniyle müdürünü yanına almadı. Michel’e güvendi koltuk yerine kanapeye sürüldü, öğle yemeğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanına oturamadı, alçak sandalyede oturmaya zorlandı.

Beştepe protokol yetkilileri, ikinci ve üçüncü koltukla skandalı dengelese de Leyen’in prestiji zedelendi.

Avrupa basını bunun suçunu tümüyle Michel’e yükledi.

Michel’i tanıyanlar, aslında onun “Maço karakter” olmadığını söylüyor.

Boğaziçi Enstitüsü Başkanı Bahadır Kaleağası, O’nu şöyle tanımlıyor:

“İyi insandır aslında. Maço değildir. Türkiye’yi de tanır ve sever. Babası Louis Michel, AB Komiseriydi. Onu da tanırım. 1999 depreminde Dışişleri Bakanı iken hemen ülkemize gelmişti büyük bir ekiple. Hatta büyük bir yardım ve depremde yeraltında kalanları kurtarmak için köpeklerle birlikte gelmişti.”   

Öyleyse ve maço değilse Michel, neden böyle yaptı?

Çünkü, AB içinde Michel Konsey Başkanı olarak kendisini Cumhurbaşkanı, Leyen’i ise Başbakan olarak görüyor.

Oysa Komisyon Başkanı, uygulamadan yani icraatten sorumlu kişi.

Onun da masanın ucu yerine Erdoğan’ın yanına oturması gerekiyordu.

Şimdi sosyal medyada kendisine yüklenenlerin gönlünü almaya çalışan Michel, bir tweetinde savunusunu şöyle yaptı: Görüntülere kayıtsız kaldığımı söylüyorlar. Bu doğru değil. Durum kötüleşmesin diye, görüşmemizin önemini vurgulamak istedik. İstanbul Sözleşmesi, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğünü konuştuk. Böyle olaylarla gölgelenmesinden üzgünüm.”

Böyle dese de tartışmaların biteceği yok gibi görünüyor.

“Koltuk Skandalı”ndan sonra Ankara'yı suçlayan manşetler atan Alman Bild gazetesi ile İsviçre'nin Blick gazetesi, son gelişmeler doğrultusunda ilk haberlerini düzeltmedi.

AB'li yetkililerin yarattığı krizi fırsat bilip Erdoğan'a diktatör diyen İtalya Başbakanı Draghi’nin ne diyeceği de bilinmiyor.

SIĞINMACILARA 5.3 MİLYAR EUROLUK YARDIM

Gelelim, şimdi görüşmelerden hangi çıktılar alındığına..

Başkentte koltuk krizi sürerken, Brüksel’den bir haber düştü.

Pek bizim medyada görünmeyen bu haber önemliydi.

Suriye ve bölgenin geleceğini desteklemeye yönelik 5. Brüksel Konferansı AB ve BM eş başkanlığında 29 - 30 Mart’ta çevrimiçi gerçekleştirilmişti.

Uluslararası toplumun Suriye çatışmasına müzakere edilmiş siyasi çözüm bulunması çabalarına verdiği sürekli desteği yeniden vurgulamak amacıyla düzenmişti bu konferans.

Burada,uluslararası toplum üyeleri 2021 yılı ve sonrasında Suriye ve Suriyeli sığınmacı nüfusuna evsahipliği yapan komşu ülkeler için 5,3 milyar eurolık destek sağlamayı taahhüt etti.

Bağışçı listesine erişim için Bu toplam miktarın 3,7 milyar eurosunun AB tarafından sağlanacağı açıklandı.

Türkiye’nin payına 3 milyar euroluk bir tutar düşme ihtimali büyük.

Yani, sığınmacılar işinde 3 milyar euro, AB ve BM’nin gözetimindeki projelere harcanabilecek.

GÜMRÜK BİRLİĞİ ÇOK GEÇ KALDI

Bu arada, 1990’lı yıllardan kalan ve hala güncellenmeyen Gümrük Birliği (GB) anlaşmasının da yenilenmesi Beştepe’de gündeme geldi.

Şöyle konuşulup geçildi bu çok önemli konu. Hayat değişti, ticaretin yapısı değişti, GB hala değişmedi.

Türkiye bu konuda neden bu kadar sessiz kalıyor ve sesini yükseltmiyor anlamak mümkün değil.

İş dernekleri ve STK’lar da çok hızlı davranmıyor.

Oysa, GB sanayi ağırlıklı bir anlaşmaydı, bir an önce güncellenmeli ki, Avrupa’nın geleceği kapsayan yol haritalarına girebilelim.