Fatih çare olmadı 500 bin tablet verelim
Dünden bugüne baktığımızda, güzel ve yapılması gereken projeleri zamanında yürürlüğe koyamadığımızı gördükçe çok üzülüyoruz.
Koronavirüs sürecinde durmadan tartıştığımız “Okullar açılmalı mı, yoksa hiç açılmamalı” ikileminde gidip geliyoruz.
Bu ikilimde asıl konu, uzaktan eğitim için teknolojik altyapının ihtiyacı yeterince karşılayamaması. Bir de yüz yüze eğitim için diğer sorun, okulların fiziki durumlarının ihtiyacı ne ölçüde karşılayabileceği.
Gerekli hijyenin sağlanabilmesi için eleman ve malzeme tedarikinin sağlanıp sağlanamadığı da tam netlik kazanabilmiş değil. Bu konuda velilerin kafası hayli karışık. Ve bunları gidermek anlamında da Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi yetmiyor. Büyük paralar lazım.
Korona sahneye çıkıncaya kadar “Eğitim şart” diyorduk, şimdilerde ise “Eğitim için internet ve bilgisayar şart” demeye başladık.
Şayet büyük emeklerle hazırlanan FATİH projesini gerçekleştirebilseydik, bugün bu tartışmaları yapmıyor olacaktık.
“Her okuyan çocuğa bir tablet ve sınıfta akıllı tahta” tanımlaması ile kısaca anlatılan, eğitimde fırsat eşitliği sağlamayı, 18 milyon 800 bin civarında öğretmen ve öğrenciyi kapsaması hedeflenen Fatih Projesi, ne yazık ki gerçekleşemedi gitti.
Ne kadar milyon veya milyar liraların heba olduğu da açıklanmadı.
Bu kayıpları, projeyi büyük umut olarak gören Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bile engelleyemedi.
Oysa, 22 Kasım 2010’da başlangıcı yapılan projenin 2011’de uygulanma planları, 2012’de ise pilot uygulamaları başlatılmıştı. Ancak, Fatih Projesi anlaşılmayan nedenlerle bir daha konuşulmaz oldu.
O dönemde kaç bilgisayar, kaç tablet alındı, bunlar ne oldu, bilen yok.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), şimdi ücretsiz 500 bin bilgisayar ve tablet dağıtımı yapılacağını açıkladı.
Bu uygulamanın baş sorumlusu kim olacak ve nasıl dağıtılacak henüz ortaya çıkmadı. Hayırsever iş insanları ve eğitime gönül vermiş sivil toplum örgütleri de ”çorbada tuzumuz olsun” düşüncesiyle seferberliğe katılmak istiyorlar.
Bu konuda bir koordinasyon gerekiyor ki verimsizlik olmasın.
Gelecek geldi işte...
Geçenlerde bir toplantıya gittim. Güncel bir konuydu; koronavirüsten sonra “Gelecek Nasıl Olacak?” sorusuna cevaplar aranıyordu.
“Dijital Yönetim, Kırılma ve Yeni Bir Dünya Düzeni” adlı bir kitapla gündemi ele aldık. Altınbaş Üniversitesi ve Bilişim Vakfı’nın ortak çabalarıyla yazılan kitabın koordinasyonunu üstlenen Prof. Dr. Işın Çelebi, bu projeyi neden yaptıklarını anlattı. Kitapta, dijitalleşme ile ilgili öneriler ve bilgiler var. Keşke, bu görüşleri uygulamaya koyabilsek.
Bildiğimiz gibi Çelebi, Turgut Özal döneminin milletvekili ve Ekonomi Bakanı idi. Daha sonra Devlet Bakanlığı da yaptı.
Çelebi’nin teknolojiye merakı ve projeleri aklımızda...
Özellikle 1997 yılında Devlet Bakanı iken açıkladığı eğitimin vazgeçilmezi olarak gördüğü 5 milyar dolarlık “Her Eve Bilgisayar” projesi o dönemde çok konuşulmuştu.
Çeşitli sebeplerle o proje de hayata geçemedi. Üstelik Dünya Bankası’ndan ilk etapta sağlanan 600 milyon dolarlık kredi de çıkmıştı.
Proje gerçekleştirilemeyince paranın 300 milyon doları bankaya iade edilmiş, geriye kalan 300 milyon dolarlık tutar da başka amaçlarla kullanılmıştı. Çelebi, bu bilgileri verirken hâlâ üzgündü.
Onun yeni kitapla ilgili saptamaları var.
Kulaklara “küpe olsun”diyerek veriyorum:
“Görünen o ki, dünyada 1900 ile 2005 yılları arasında yaşadığımız tüm değişimlerden fazlasını son zamanlarda yaşıyoruz. Son teknolojik gelişmeler sürecinde sürdürülebilirlik ve dijitalleşmenin
BÜTÜN’ÜN parçaları haline geldiğini gördük.
Korona sonrası yaşadığımız dönüşüm, kırılma ve çöküş; derin ve daha yaygın bir süreç olmaktadır. Üstelik bu süreç henüz yeni başlamıştır ve devam etmektedir. Dijitalleşme süreci ve hızlı teknolojik değişimin, artı ve eksi gelişmelere aynı zaman diliminde yol açacağı anlaşılmaktadır.”
Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan da, dünya sanayi devriminden sonra gelen şimdiki çağın, dijitalleşme çağı olduğuna dikkat çekerek, “Dünya o hale geldi ki, dijital egemenlik olmadan ulusal egemenlik olmaz” yorumunu yaptı.
Toplantının sonuç bildirgesinde özetle altı çizilen noktaları da verelim:
“Sayısal dönüşüm tercih değil, bir zorunluluktur. Dijital dönüşüm projelerinde verimsizlik tehlikesine dikkat edilmeli. Ülke olarak 5G’ye geçiş için yol haritası yapmalıyız ve yerli firmalara da bir rol tanımalıyız. Teknik altyapı ve fiber şebekeler, ülke çapında hızla yaygınlaştırılmalı. Büyük Veri, Bulut ve Veri Merkezi sektörü geliştirilmeli. Kırılmanın gerisinde kalmamak için startup ve yatırım kültürünün beslenmesi lazımdır. Siber güvenlik gözden geçirilmeli. Vergiler ve mali yüklerin azaltılması önemlidir.”
Korona, bütün bu yapılması gereken ödevleri bizlere dayatıyor.
Bakalım bu zorlu ve para isteyen işleri nasıl uygulamaya koyacağız?
Asıl mesele de bu....