haberanaliz
Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

Mail: perihancakiroglu@gmail.com

İKLİM İÇİN 2 TRİLYON DOLAR ARANIYOR

Siyaset alanında politikacılar,  durdukları noktadan hayata bakışlarını uygulamak için çabalarını artırırken, ne yazık ki hava sıcaklıkları ve aşırı kuraklık bütün dünyayı etkiliyor.

Tabii ki Türkiye de bundan nasibini fazlasıyla alıyor.

Gelin bu yazımda iklim değişikliklerinin çözümlerinin hangi aşamalarda yürüdüğüne bir bakalım.

Geçtiğimiz yaz Batı Karadeniz’in Bartın’a bağlı

Amasra’nın Çakraz köyündeydim.

O kadar sıcak bir yaz geçirdik ki, Antalya veya Bodrum’a tatile gitmeye gerek duymadık,

Ağustos’un ortasında Bodrum’dan arayan bir arkadaşım, “Bu yaz gelmiyor musun?” diye sorduğunda, “Gelme ihtiyacı duymuyorum, çünkü burada da sıcaklıklar 30 derecinin üzerinde seyrediyor, hava da çok bunaltıcı” cevabı verdim.

Sadece hava değil deniz suyu da çok sıcaktı.

Düşünün, Karadeniz bile Akdeniz gibi oldu.

Ne olacak bu havalar?

İklim değişiklikleri ne zaman normale dönecek veya soruyu şöyle soralım; Bundan sonra mevsimlere göre havalar görecek miyiz?

Bakın, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) 29'uncu Taraflar Konferansı, dün Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de başladı.

UNFCCC İklim Şefi Simon Stiell, “Yeni bir küresel iklim finansmanı hedefi üzerinde anlaşmaya varmalıyız.

Eğer dünya ülkelerinin en az üçte ikisi emisyonları hızlı bir şekilde azaltmayı göze alamazsa, o zaman her ülke acımasız bir bedel öder” dedi.

Bu sözler çok düşündürücü…

Uzmanlar, 100 milyar dolarlık taahhüdün yetersiz kaldığını belirtirken; 2025 sonrası için yeni bir finansman hedefinin belirlenmesi gerektiğini ifade ediyor.

Dünya ülkelerinin üçte ikisi nasıl bir araya gelecek ve emisyonları da hızlı bir şekilde düşürmeyi sağlayacaklar?

PARA PARA PARA..

Ve bu hedef çok yüksek paralara eşdeğer.

Konuyu açarsak, iklim değişikliğiyle etkili bir şekilde mücadele etmek için yıllık 1 - 2 trilyon dolar arasında bir finansman gerektiğinden söz ediliyor.

Böyle bir fon’a nasıl ulaşılır ki?

Hangi ülkeler katılır?

Gelişmiş ülkeler, gerekli finansmanın sağlanması için daha geniş bir katılım yapılması gerektiğinin altını çizerken; bahsi geçen finansmanın kredi mi yoksa hibe şeklinde mi olacağı konusunda görüş ayrılıkları da bulunuyor. COP29 süresince tüm bu konuların netleşmesi bekleniyor.

ANKA’nın haberine göre Konferans’ın ana başlıklarından olan sınırda karbon düzenleme mekanizmasının (SKDM), Türkiye’yi de önemli biçimde etkileyeceği ifade ediliyor. 

Bu sene gerçekleştirilen COP’un ülkelerin enerji politikalarının yanı sıra temel olarak finansman konularına odaklanması ve özellikle yeni kolektif finansal hedeflerin belirlenmesi bekleniyor.

Buna göre, COP29'un dünkü oturum ve toplantılarında, iklim değişikliğine yönelik finansman anlamında önemli değerlendirmeler yapılacak.

Kopenhag'da belirlenen ve 2020 yılına kadar gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere sağlaması planlanan yıllık 100 milyar dolarlık finansman taahhüdü, ancak 2022’de hayata geçebilmiş; ancak hedefe ulaşılamayınca süre 2025’e kadar uzatılmıştı.

TRUMP BU İŞE TAŞ KOYAR MI?

İklimle ilgili kötü bir haber de ABD’de Başkanlık seçimlerini kazanan Donald Trump’la ilgili.

Bilindiği gibi Trump, iklim değişikliğine de emisyonların düşürülmesi gereğine de inanmıyor.

ABD’nin 2015’teki Paris Anlaşmasından çekilmesi, Trump için olumsuz düşüncelerin artmasına neden  oluyor.

Bu arada, Almanya ve Fransa'daki yetkililerin de konferansa katılmayacaklarını açıklaması, AB içinde de bir krize yol açmıştı.

İklim değişikliğini 2015’te konu başlığı yapan COP29 toplantılarının bir fosil yakıt üreticisi olan bir ülkenin başkentinde, yani Bakü’de yapılması da çokça eleştirilmişti.

Toplantının önemli başlıklarından bir diğeri ise AB’de yürürlüğe girecek sınırda karbon düzenleme mekanizması.

Çin, Brezilya, Güney Afrika, Hindistan ve diğer büyük gelişmekte olan ülkeler, AB'nin kısıtlayıcı ticaret uygulamalarının tartışılmasını isterken; onlara göre bu düzenlemeler bir tür ticaret savaşı anlamına geliyor.

SKDM'nin Türkiye’yi de önemli biçimde etkileyeceği vurgulanıyor.

Ticaret Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, SKDM’nin anlamı, hangi ürünlerin uygulamaya dahil olduğu, gömülü emisyonların hesaplanması, raporlama ve geçiş dönemine yönelik kısa bilgiler olarak belirtiliyor.

Buna göre, SKDM aracılığıyla AB ilk aşamada, çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre, hidrojen ve elektrik sektörlerine ilişkin yerli ve ithal ürünlerin tabi olduğu karbon bedelini eşitlemeyi amaçlıyor.

YIKIMA GİDEN YOLDAYIZ

Konferansın açılış töreninde konuşma yapan COP29 Başkanı Muhtar Babayev, şunları söyledi:

“Yıkıma giden bir yoldayız. Ancak bunlar gelecekteki sorunlar değil. İklim değişikliği zaten burada. COP29, herkes için yeni bir yol çizmek için kaçırılmaması gereken bir andır. COP29, Paris Anlaşması için bir dönüm noktasıdır. Çok taraflı iklim sistemine olan bağlılığımızı test edecek. Şimdi kendi belirlediğimiz hedeflere ulaşmaya hazır olduğumuzu göstermeliyiz.”

UNFCCC İklim Şefi Simon Stiell de “Burada, Bakü'de, yeni bir küresel iklim finansmanı hedefi üzerinde anlaşmaya varmalıyız.

Eğer dünya ülkelerinin en az üçte ikisi emisyonları hızlı bir şekilde azaltmayı göze alamazsa, o zaman her ülke acımasız bir bedel öder” dedi.

Stiell, “Eğer uluslar tedarik zincirlerine dayanıklılık kazandıramazlarsa, tüm küresel ekonomi dize gelecektir. Hiçbir ülke bundan muaf değildir. Öyleyse, iklim finansmanının hayır işi olduğu fikrinden vazgeçelim. İddialı yeni bir iklim finansmanı hedefi, en büyük ve en zenginler de dahil olmak üzere her ülkenin tamamen kendi çıkarına olacaktır” ifadelerini kullandı. 

Bu arada BM Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), 2024'ün "dünyanın en sıcak yılı" olma yolunda ilerlediğini açıkladı. WMO, ocak ve eylül ayları arasındaki küresel ortalama sıcaklığın 19'uncu yüzyılın sonlarındaki sıcaklığın yaklaşık 1.5 derece üzerinde olduğunu da vurguladı.

Paris'te 2015'te yaklaşık 200 ülke, iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden bazılarını önlemek umuduyla uzun vadeli sıcaklık artışlarını bu seviyede sınırlamaya çalışma sözü vermişti. Ancak BM, bu 1,5 derece hedefinin henüz aşılmadığını çünkü daha uzun vadeli bir ortalamayı ifade ettiğini belirtiyor.

Yani zirveden gelen haberler, henüz bir olumlama işareti vermiyor.