haberanaliz
Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

Mail: perihancakiroglu@gmail.com

İSRAİL NASIL DURDURULUR?

İsrail’i saldırılarından ancak süper güçler birlikte hareket ederlerse vazgeçirebilirler.

Bunun dışında başka çözüm görünmüyor.

Süper güçler derken, ABD ve AB ile Çin ve Rusya’yı kastediyorum…

BM Güvenlik Konseyi’nin 5 üyesi bilindiği gibi ABD, Çin ve Rusya dışında Birleşik Kralılık (İngiltere) ve Fransa’dan oluşuyor.

Yani, bu devletler şayet “Dünya 5’ten büyüktür” derlerse ne ala…

Yoksa ne HAMAS ne de Hizbullah İsrail’e ne yaparlarsa yapsınlar, hatta İran her gün füzeler de fırlatsa savaş durmaz.

İsrail, kendisine vaat edildiğini düşündüğü 2 bin yıllık topraklardan asla vazgeçmez.

1948’de kurulan, küçük ama etkili bir ülke olan İsrail, aslında 76 yıllık kin birikimini pervasızca saldırarak yayılmayı büyük bir fırsat yakalamış gibi kullanıyor. Öyle ki bu saatten sonra Başbakan Netenyahu’ya kimse söz geçiremez. 

Dua edelim ki, İsrail bir nükleer savaşın fitilini ateşlemesin.

İşte 3.Dünya Savaşı o zaman çıkmış olur ve tehlikeli biçimde bölge ülkeleri daha sonra da yer küre yok olma sürecine girer.

Peki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi Türkiye, İsrail’in hedefinde mi?

Bu sorunun cevabı izleyeceğimiz dış politikalara bağlı.

Saldırılarından dolayı 50 bine yakın Filistinlinin ölümüne ve milyonlarca kişinin göç etmesine yol açan İsrail’i kınamaya devam edeceğiz ancak stratejik olarak da soğukkanlılığımızı koruyacağız.

Yok öyle sözler…

Türkiye’ye kimse saldıramaz ve bunu da istemez.

Yeter ki, dürüst ve ortak akılla davranalım.

İkiyüzlü ve stratejik olmayan yollar, bizleri zora sokar.

TARİH HATIRLATMASI VE 2. ABDÜLHAMİT’İN KATKISI

Bu yazıyı yazarken, İsrail ile ilgili geçmiş tarihlere bir dolu yolculuk yaptım. İsrail’in devlet olmasında 2. Abdülhamit’in de Yahudi devlet kurulmasında önemli katkıları olduğunu gördüm.

Özellikle Avrupa’daki Yahudiler, 19.yüzyılın ikinci yarısında başlamışlar devlet kurma çalışmalarına. Arz-ı mev’ut yani vaad edilmiş topraklar üzerine devlet kurma girişimleri, ilk önce Büyük Britanya’da görülüyor.

1848’de Britanya hükûmeti bir genelgeyle Filistin’deki konsoloslarını Yahudilerin himayesine veriyor.

1870'’e gelince Yahudi faaliyetlerinin merkezi Büyük Britanya'dan  Rusya'ya geçiyor. Siyonist hareketlerin başına geçen Thedor Herzi, Filistin’de  bir 'Yahudi devletinin' kurulması için birçok çalışmalarda kendini gösteriyor.

Herzl, Büyük Britanya gibi güçlü bir ülkeyi arkasına alarak, gayesine ulaşma çabasına da giriyor.

Herzl bu kapsamda 2.Abdülhamit ile de iki kere görüşüyor.

Bu görüşmeler sonucunda Filistin'de Siyonizm sonrası ilk Yahudi yerleşimleri kuruluyor.

 Siyonistler, devlet olabilmeleri için bir tarım sınıfına ihtiyaçları olduğunu fark ediyorlar.

Ne var ki, o dönemlerde Avrupa Yahudilerinin neredeyse tamamı ticaretle uğraşıyordu. Rusya'da ise tarımla uğraşan Yahudiler bulunuyordu.

Rusya'da, Yahudilere karşı -özellikle çiftçi Yahudilere- pogromlar olarak bilinen bir dizi katliam yapıldı. Katliamlara maruz çiftçi Yahudilere, Siyonistler tarafından ülkeyi terk edip Filistin’e yerleşmeleri teklifi edildi.

1870 yılından itibaren de çiftçi Yahudiler Filistin toprakları üzerinde tarımsal yerleşme merkezleri kurmaya başladılar. Bununla birlikte, Rusya’yı terk eden Yahudilerin birçoğu ABD'ye göçtü. Bu arada, 1870-96 yılları arasında Eretz İsrail'de on yedi tarım kolonisi kuruldu.

Özetle Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit Yahudilerin Filistin’e gitmelerine çok önemli destek vermiş.

İsrail’i ilk tanıyan ülkelerden birisi olarak aslında Yahudilerin yaşama hakkını da savunmalıyız.

Hitler Almanyası’nda eza - cefa gören Yahudileri de Atatürk Türkiye’ye davet etmemiş miydi?

Kanuni Sultan Süleyman döneminde de Sefarad Yahudilerinin Osmanlı’ya sığınması ve çok iyi kabul görmelerinin sağlanması da çok özel bir ilişkinin örneğidir.

ÖZDAĞ’IN FORMÜLÜ DE DİKKATE ALINMALI

İktidar ve muhalefet partileri, İsrail’le ilişkilerde mutlaka birlikte çalışmalı..

Mesela Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, bir süre önce Türkiye’nin çevresi ve içinde artan güvenlik tehditlerini ve iktidarın yaptığı milli güvenlik konusundaki hataları masaya yatırdı ve bir de açıklama yaptı.

Özdağ’ın gerçekçi bulduğum açıklamasından bir özet vermek istiyorum. O da İsrail’in sivil hedeflere yönelik yoğun hava saldırılarının Filistin ve Gazze’de büyük bir yıkım ve soykırıma dönüştüğünü düşünüyor hepimiz gibi.

İsrail ordusunun Lübnan’a girmesi ile süren savaşta yeni bir cephe daha açıldığını, yeni bir evreye gelindiğini belirtirken İran’ın İsrail’e füze saldırısıyla savaşın bölge dışı aktörleri içine çekecek bir aşamaya ulaştığına dikkat çekiyor ve “ABD ve İngiltere desteğiyle gerçekleşen İsrail saldırganlığı dünyayı bir küresel çatışmaya sürüklemektedir” diyor.

KÜRESEL SAVAŞ TEHLİKESİ

Özdağ’a göre ABD ve İngiltere’nin önümüzdeki günlerde İsrail’in yanında bu savaşın içine girmesiyle Gazze’de başlayan çatışmalar, bölgenin tamamını etkileyen bölgesel ve hatta Rusya ve Çin’in tavır almasıyla küresel bir savaşa dönüşebilir.

Bunu açarken de “ABD’nin İran ile bir angajmana girmesi, Rusya - Ukrayna cephesi ve Pasifik’te Çin-Tayvan gerginlik bölgelerinde de yeni askeri çatışmaların başlamasını tetikleme potansiyeline sahiptir” diyor ve ekliyor; “Çin’in on yıllar sonra Pasifik’te kıtalararası balistik füze denemesi yapması, Rusya ve İran arasında yeni askeri işbirliği antlaşması hazırlıkları, artan gerginliğin bir sonucudur.”

Özdağ, yaşanan süreçte iktidarın yanlış politikalarının Türkiye’yi çatışmaların içine çekebilecek riskler barındırdığına inanırken, şöyle devam ediyor;

“Bu risklerin birincisi Erdoğan ve hükümetinin bölgeye bakışının mezhep eksenli olmasıdır. “Müslüman Kardeşler” temelli bu bakış açısı, Türkiye’yi Ortadoğu’nun mezhep savaşlarında taraf ve hedef yapma potansiyeline sahiptir. İsrail’in hedef aldığı gruplardan Hamas’a adeta sonsuz destek verirken, yeni açılan cephede Şii olduğu için Hizbullah’ın adını anmadan genel ifadeler ile değerlendirmeler yapılması geleneksel Türk dış politikası ile bağdaşmamaktadır.

Erdoğan’ın bu bölgeye yönelik politikalarındaki tek çelişki, mezhep eksenli bakış açısı da değildir. İran, Yemen’de Husiler ve Lübnan’da Hizbullah’ın hipersonik füzeler ile İsrail’i hedef alması ile geniş çaplı bir “vekalet savaşı” yürütmektedir. Lübnan’a başlayan askeri harekat ve artan gerginliğe paralel olarak, İran’ın da hipersonik füzeler ile İsrail’i vurmuştur. Şimdi, İsrail buna karşı saldırı ile cevap verecek ve İsrail karşı saldırısını muhtemelen Rusya - Çin destekli İran saldırısı izleyecektir.”

KÜRECİK RADARI HASSAS KONUMDA

Özdağı’ın bu noktada önemli uyarıları da var.

-       Malatya-Kürecik Radarını oldukça hassas bir konuma getirmektedir. Emir komutanın ABD subaylarında olduğu bu NATO radarının, İran’dan atılacak füzeler konusunda İsrail’i bilgilendirilmesinin ciddi sonuçları olması muhtemeldir.

-      İran, muhtemel bir çatışmada Kürecik Radarının İsrail’e erken uyarı füze bilgilerini aktarması halinde bu radarı hedef alacaklarını daha önce ilan etmiş durumdadır.

-      Bu bakımdan, Türkiye’nin çatışmaların tırmanması durumunda tarafsız bir tavır takınması ve Kürecik Radarından İsrail’e bilgi akışını durdurması gerekmektedir. Hükümetin bir yanda Gazze’ye destek nutukları atarken diğer yanda Kürecik Radarı vasıtasıyla İsrail’e bilgi aktarılmasına izin vermesi en hafif tabirle samimiyetsizliktir.

-      Savaşın tırmanması durumunda İncirlik Hava Üssü de benzer kapsamda değerlendirilmeli ve buradan ABD uçaklarının İsrail’e lojistik destek sağlamasına izin verilmemelidir.

-      Bölgesel ve küresel savaşın hızla gerektirdiği bir diğer önlem TSK’nın stratejik istihbarat üretme konusundaki yetersizliğidir.

-      TSK profesyonelliğe geçişi tamamlayamamış ve eksik mevcutlarla adeta “terhis edilmiş” ordu durumuna düşürülmüştür. Sadece sınır birlikleri ve iç güvenlik birliklerinde “görev yeterli” mevcutlar vardır. Bu birliklerin büyük bölümü halen Irak - Suriye bölgelerinde görevdedir.

-      Nicelik yani asker sayısı kadar önemli diğer bir konu da nitelik konusudur. Sözleşmeli subaylar, uzman erbaşlar ve sözleşmeli erlerden oluşan sistemin “muharebe etkinliği” yeniden değerlendirilmelidir.

-      Mevcut durumda, konvansiyonel birliklerin personel mevcutlarının 6 aylık askerlik süresi ve devamlı hale gelen bedelli askerlik ile asker sayısı ve muharebe etkinliği bakımından muharip düzeyde olması olanaksızdır.

Özdağ dışında başta CHP diğer muhalefet partileri de somut paylaşımlarda bulunmalı..