REFORMLARDA YOLSUZLUK MESELESİ YER ALACAK MI?
Gün geçmiyor ki, bir yolsuzluk olayı ortaya çıkmasın.
Bu yolsuzlukları neredeyse her alanda görmek mümkün.
Yolsuzluklardan kurtulmak içinse kurumsal devlet, kurumsallığı ilke edinmiş kurumlar, bu çerçevede özel imtiyazlar istemeyen özel sektör ve “Ben kimim biliyor musunuz?” söylemine sığınmayan, rüşvet ve torpile tenezül etmeyen, kanunlara, hukuka saygılı vatandaşların yaşadığı bir ülke lazım bize.
Bunu başaran ülkeler yok mu? Tabii ki var.
Sıralamalarda da en ön sıraları alıyorlar.
Şimdi yeni reformlar gündemde. Yargı ve ekonomi alanlarında neler yapılacağını izleyeceğiz.
Peki, yolsuzluk meselelerini önlemek için reform anlamında hangi adımlar atılacak?
Henüz bunu bilmiyoruz. Aslında en çok bu konuda reformlar yapılmalı.
Yolsuzlukların nasıl ortaya çıktığına bakıldığında iki olgu ön alıyor.
Birincisi direkt, ikincisi de dolaylı yönde etkide bulunan faktörler.
İlk grupta yer alanlar regülasyon ve onaylar, vergileme, harcama kararları, mal ve hizmetlerin piyasa fiyatı üstünde veya altında sunulması, alınan kararlar ve siyasi partilerin finansmanı..
Dolaylı faktörler ise bürokrasinin kalitesinden tutun da kamu sektörü ücret düzeyi, ceza sistemleri, kurumsal kontroller, kurallar, kanunlar ve kanuni süreçlerin şeffaf olup olmadığıyla ilgili oluyor.
Ülkemizde yolsuzluğun başlıca sebeplerine bakıldığında siyasi ve yönetsel nedenler öne çıkıyor.
Siyasal süreçte yolsuzlukların önemli ölçüde patronaj şeklinde olduğu görülüyor.
Patronaj ne demek?
Siyasi partilerin, iktidara geldikten sonra üst düzey bürokratları görevden alarak yerlerine kendi yandışlarını atamalarına “patronaj” deniliyor.
Siyasal sistemimizde ne yazık ki, “liyakat” ilkesi hala yerleşemedi.
Patrona,j kamu bürokrasisinde partizanlığın artmasına neden oluyor. Bu da kamu görevlilerinin atanması ve yükselmesinde liyakat yerine yandaşlığı ön plana çıkarıyor.
Siyasal yolsuzluklar yanında idari yolsuzluklar da yaygın.
Bunun en büyük nedeni devletin her şeyin üzerinde ve ötesinde görülmesi.
Bürokratın kendisini devletin sahibi olarak görmesi de işi zorlaştırabiliyor.
Satın alma gücünün çok düştüğü ve hayat pahalılığının giderek yükseldiği dönemlerde devlet memurlarının düşük ücret nedeniyle de ayırma, kayırma ve torpil işlerine daha yatkın olduğunu da söylemek mümkün.
YOLSUZLUK ALGISI ÇOK YÜKSEK
Dünyadaki birçok uluslararası kurum ve kuruluş, her yıl ülkeleri araştırarak yolsuzlukla mücadele konusunda endeksler yayınlıyorlar.
Bunlardan birisi de “Uluslararası Şeffaflık Örgütü” oluyor.
Örgütün yayınladığı 2019 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye, bir önceki yıla göre 13 sıra geriledi ve 91’inci sıraya düştü.
Endeksin zirvesindeki ülkelere bakınca 87 puanla Yeni Zelanda ve Danimarka ilk sarıya paylaşıyorlar.
Üçüncü sırayı Finlandiya 86 puanla alırken, Singapur ise 85 puanla 4’üncü sırada yer alıyor.
180 ülkenin bulunduğu endeksin sonuncusu 9 puanla Somali olurken, Güney Sudan 12 puanla 179’uncu, Suriye ise 13 puanla 178’inci sırada. Sırbistan’la 91’inci sırayı Türkiye, 53 puanla 51’inci sırada olan Suudi Arabistan ile birlikte 48 puanla 60’ıncı olan Küba ve 41 puan alan Çin’in de gerisinde kaldı.
Reformları ve üyelik dahil ilişkilerimizi Mart’ta konuşmaya hazırlandığımız 28 AB üyesi ülkenin tümünden daha düşük puan almışız. Bu bize kesinlikle hiç yakışmıyor.
Bakın 36 üyesi olan OECD’de bir tek Meksika’yı geçebilmişiz. G- 20 ülkeleri arasında ise 16’ıncı sıradayız.
Endeksteki gerilemeler en çok son 6 yılda gerçekleşti.
Erken seçim ve güçlendirilmiş parlamenter sistemin çok tartışıldığı bu dönemde endeksin sonlarında yer almamızın da etkisinin yüksek olduğunu düşünmek mümkün.
İktidar, muhalefete karşı çıksa da yolsuzluklar söz konusu olduğunda kendi çıkar gruplarını ve kadrolaşma hareketini ne yazık ki her zamanki gibi görmezden geliyor.