haberanaliz
Perihan ÇAKIROĞLU

Perihan ÇAKIROĞLU

Mail: perihancakiroglu@gmail.com

UYUŞTURUCU MAFYASI YILDA 130 MİLYARLIK TRAFİĞİ YÖNETİYOR

Kapandık mı, kapanamadık mı bilemiyorum ama İçişleri Bakanlığı’nın YENİ genelgesiyle açılıyoruuuz.. Kimse kimseyi tutamaz gibi.

65 ve üstü çileli kesim için iyi haber, hafta sonu genel sokağa çıkma yasağı hariç, her gün özgürlük olması.

Nihayet bu kesimi dikkate aldılar.

Bayram günleri notlarıma bakıyorum, içim sıkılıyor.

Buruk telefon kutlamaları, gelecek bayramlarda birbirimize sarılma hayalleri, yürüyüşlerle idare etmeler, bol bol televizyon seyretme, aile içi dedikodular vs. vs.

Bu bayramın en önemli özelliği, birbirine girmiş gündemler arasında organize suç şebekeleri BARONLARI’nın birbiriyle atışmasıydı.

Bu atışmalarda devlet içindeki çeteleşmelerin organize suç örgütleriyle neler neler yapıldığını iyice ortaya çıkardı.

Sedat Peker’in videoları, Alaatin Çakıcı’nın tehditleri, Mehmet Ağar’ın adının yeniden gündeme gelmesi kafalarımızı iyice karıştırdı.

Aslında neler oldu diye sorarsanız, uyuşturucu baronlarının bu ülkenin karanlık bir gerçeği olduğu iyice su yüzüne çıktı.

Mafya – Siyaset Ticaret üçgeninin çok uzun yıllardır birbirine paralel yürüdüğünü istemesek de kabullenmemiz gerekiyor.

Bunu kabullenmek de hiç kolay değil. Bir anne ve gazeteci olarak ağrıma gidiyor.

Uyuşturucuya kendini kaptırmış gençleri ve onların annelerini düşünüyorum, içim acıyor.

Bolca operasyonlar gerçekleştiriliyor, uyuşturucudan nemalanan baronlar yakalanıyor, içeriye atılıyor, sonra neler oluyor?

Baronların birlikte çalıştığı 250- 500 kişilik kadrolar, işsiz, mesleksiz ve parçalanmış ailelerin “serseri mayın” durumundaki çocuklarını barındırıyor.

Bu kadroların çoğunluğu da “Tetikçi” görevi görüp, patronlarını hapse girmekten her seferinde kurtarıyor. Çünkü baronlar, “şunu öldür” deyince öldürüp katil oluyorlar. Ve hayatları boyunca “suçlu” konumuna düşüyorlar.

ZİNDAŞTİ NEDEN KAÇTI?

Gazeteci Timur Soykan’ın “Baronlar Savaşı” kitabı, iddianameler ve belgelerle hazırlanmış dolu dolu bir kitap.

Zor oldu ama 400’ün üzerinde sayfası olan kitabı ilgiyle okudum.

Şu Anayasa Profesörü rahmetli Burhan Kuzu’nun da isteyerek veya istemeyerek dahil olduğu “Zindaşti Olayı”nın içyüzünü öğrenmiş oldum.

İranlı Naci Şerifi Zindaşti’nin kahramanı olduğu uyuşturucu zincirinde bir başka kahraman “Hayalet” lakaplı Orhan Ünğan ve kardeşi İlhan Ünğan ile trafiği yürütürken karşı karşıya gelip, iki tarafın da ailelerinde ve kadrolarında ne çok cinayet işlendiğini gördüm.

Zindaşti’nin devlet içinde ve olayları soruşturan polisler ile yargı mensuplarını rüşvet veya farklı avantajlarla nasıl kullandığı açıkca anlatılıyordu.

Zindaşti ve Ünğan, 2014’te Yunanistan’da “Noor - 1” adlı gemide 2.1 ton eroinin yakalanması ile gündeme gelmişlerdi. İddialara göre de Ünğan, ihbarcılıkla suçladığı Zindaşti’nin kızı ve yeğenini öldürtmüştü.

İki baronun savaşı, film çizgisinde sürdü de sürdü. O kadar çok cinayet işlendi ki, içim okumayı kaldıramıyordu.

Kitabı okurken, kendimi çok kötü hissettim.

Sonunda ne mi oldu?

Zindaşti hapse atıldı, sonra çıktı, en sonra da yurt dışına kaçtı. Ünğan, şu anda nerede bilmiyorum.

Zinciri incelediğinizde şöyle bir manzara ortaya çıkıyor:

“Baronlar birbirine kırdırılıyor, paraları rüşvet yoluyla alanlar, minareyi kılıfına uydurarak beyler – paşalar gibi yaşıyor.”

Zindaşti olayında 3 milyar euroluk bir boyuttan söz ediliyordu.

Yani, kimseler uyuşturucu müptelası olan insanları düşünmüyorlar. Onlar acı kaderlerine teslim oluyor.

COĞRAFYANIN CİLVESİ

Merkez, köprü veya transit ülke diye adlandırılan Türkiye, maalesef ki

Uyuşturucu zincirinin yoğun işlediği bir bölgenin içinde.

Emniyet raporlarına göre yıllık yakalanan uyuşturucu miktarının nakdi karşılığı 10 – 13 milyar lira.

Kayda geçen bir önemli bilgi daha var; BM Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nda çalışan Prof.Dr. Sevil Atasoy, ülkemiz üzerinden Avrupa’ya geçen uyuşturucunun ancak yüzde 10’unun yakalanabildiğini açıklamıştı.

Yani, Türkiye’de uyuşturucu pazarının yıllık hacmi, tahminen 100 – 130 milyar lira.

Adalet Bakanlığı verilerine bakılırsa, ülkemizde uyuşturucu suçundan dolayı cezaevlerinde 65 bin kişi bulunuyor. Ne büyük rakam değil mi?

Cezaevlerinde kalanların yaklaşık üçte biri, uyuşturucu ile ilişkili.

Bu suç potansiyelinin tepe taşları kimler diye düşündüğümüzde “İpler kimlerin elindeyse onlar” yönetiyor bu trajik trafiği.

O zaman Türkiye’yi uyuşturucudan temizlemenin pek de kolay bir durum olmadığını anlamak mümkün.