haberanaliz
Dr.Binhan OĞUZ

Dr.Binhan OĞUZ

Mail: binhanoguz@gmail.com

TÜRKİYE İÇİN YARARLI OLABİLİR

TÜRKİYE İÇİN YARARLI OLABİLİR

NİTELİKLİ göçmenlerin dinamik bir tarım ürünleri ihracat modeline entegrasyonu TÜRKİYE İÇİN YARARLI OLABİLİR

Yeni yılda yazılara başlarken “iç açıcı” bir şeyler kaleme almak istedim ama zamlar, artan yoksulluk, mültecilere dair haberler ardı ardına gelince, uzun zamandır aklımda olan göçmenlerin ülkemiz ihracatında değerlendirilmesi konusunu Haber Analiz okurları ile paylaşmak ile başlayım, belki bir yetkili beyin için faydam olur dedim

TÜRKİYE'NİN BÖLGEDE KAYBETTİĞİ SOFT-POWER ETKİSİNİÖZELLİKLE TARIM ÜRÜNLERİ İHRACATI,  İLE TAMAMLAMASI GEREKİYOR

Bir yandan 2019 yılından itibaren tüm dünya ekonomileri gibi Türkiye de pandeminin ağır etkilerine karşı önemli ekonomik adımlar atmak durumunda kaldı. Ancak Türkiye ekonomisi bu sürece hem dolarizasyon hem de yüksek enflasyon gibi kırılganlıklarla girerken, eşi benzeri görülmemiş bu pandemi yılında atabileceği adımlar çok sınırlı kaldı; yaratılan maliyetler, Türkiye ekonomisini yüksek enflasyon ve yüksek döviz ihtiyacı gibi kırılganlıklara sürükledi.

Diğer yandan Türkiye, Orta Doğu'da olduğu kadar Afrika'da da “soft power” etkisini kaybediyor gibi görünüyor.

Ancak bu göreli kaybın reel ekonominin normal işleyişi için telafi edilmesi gerekiyor;ihracat, Türkiye ekonomisinin dinamizminin belkemiğini oluşturmaya devam ederken, Afrika ve Orta Doğu'da ihracat artışı ile egemen olmakakılcı bir kestirme yol olarak görünmektedir.

Aslında Türkiye'nin özellikle tarım ürünlerine/gıdaya dayalı çok dinamik bir ihracat modeline ihtiyacı  olduğunu hatırlatarak 2022’ye başlayalım. Dünyayı sallayan COVID-19, tarım ve gıdanın önemini bir kez daha vurguladı…

Okuyucu kızmasın lütfen tekrar edeceğim:

Türkiye, müthiş Biyo çeşitliliği” ile bu konuda şanslı olmaya devam ediyor; Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından 2019 yılında yayınlanan “Genetik Kaynakların Sürdürülebilir Tarım ve Gıda Sistemlerine Katkısı” Türkiye'nin bu alandaki “avantajlarını” net ortaya koyuyor (hani biz dedik inanmadınız…”eller söylüyor” inanın lütfen…)

Türkiye 167 familya, 1320 cins ve 9.996 tür ile bitki biyo çeşitlilik açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir.

Yine eller de söylüyor  “Ülke, dünya üretiminde söz sahibi ve ilk 20'ye girecek birçok ürüne sahip.”

Türkiye, fındık ve incir üretiminde dünya lideri, kiraz ve vişnede ikinci, baharat, Antep fıstığı, incir, mercimek ve sofralık üzümde üçüncü sırada yer alıyor.

Her fırsatta söylemeye devam edeceğim “Türk meyve sebze mamulleri sektörü, ülkenin cari açık sorununa çözüm bulunmasına doğrudan katkı sağlayacak bir sektördür.

Türkiye, %100 yerli katma değerli meyve ve sebze mamullerinin net ihracatçısı, ancak küresel payı küçük. 2023 için belirlenen 4 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşamayacak gibi görünüyor; çünkü Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) açıklamalarına göre, 2020 yılında meyve ve sebze ürünleri ihracatının sadece 1 milyar 683 milyon dolara ulaştığını öğrendik.

Yani, Türkiye'nin tarımsal ürün/gıda ihracatı, potansiyeline kıyasla nispeten zayıftır.

Bunun en önemli nedenlerinden biri firmaların küçük olması ve yurtdışındaki temsilcilik ve satış elemanları ağının önemli bir eksikliğidir.

Yurtdışı ağları kurumsal değildir ve genellikle güvendikleri aile üyelerinin varlığına bağlıdır.

Fırsat gelmişken bu konu ile ilgili unutamadığım bir anektodu aktarayım; Batı Akdeniz illerimizden bir tanesinde 2013 yılında ziyaret ettiğim bir narenciye firmasının ürünlerinin kalite açısından yurt dışında çok şanslı olduğunu ancak bu aile firmasının ihracatının yok denecek kadar az olduğunu görerek neden Avrupa’ya ihracat yapmadığını sorduğumda aldığım “yeterli sayıda yeğen yok ki !” cevabı her şeyi net anlatıyordu…

Aile firmalarımız kaliteli mal üretse de yurt dışında bayi ağı kurabilecek “güven” duyacağı kişileri bulamıyor, ya da bulmuyor…

ihracat bacağımız hep zayıf kalmaya devam ediyor…

Yaklaşık 10 yıl geçti, bu gerçek değişti mi?

O firmayı bilemem (kendisinden izin almadan bilgi vermem doğru olmaz) ama ülke genelinde halen çok sektörde ihracat için gerekli bayi ağı eksik…

Bir çok firma için yurt dışını kontrol edememek en önemli sorun olmaya devam ediyor.

NİTELİKLİ göçmenlerin dinamik bir ihracat modeline entegrasyonu Türkiye'ye fayda sağlayabilir

Artan sayıda Türkiye'ye gelen Afgan ve Suriyeliler, Türkiye'de olduğu kadar, Avrupa’da da birçok ülkede endişeye neden oluyor.

Türkiye'de 2015 yılına kadar yakalanan düzensiz göçmen sayısı 50 bin civarındayken, 2018 yılında yakalanan düzensiz göçmen verisi bir önceki yıla göre yüzde 52 arttı.

Pandemi nedeniyle 2020 yılında kısmi bir düşüş yaşansa da 2021 yılında yaklaşık 163 bin düzensiz göçmen yakalandı.

2019 yılı için söz konusu 455 bin düzensiz göçmenin yaklaşık %14-61 000'i Ege Bölgesi'ne gelen yıllık düzensiz göçmenlerdir.

Düzensiz göçmenlerin Türkiye'ye giriş ve çıkışlarında en sık kullandıkları güzergahlar arasında Ege Bölgesi'nin bazı illeri dikkat çekiyor:

Aydın (Didim, Kuşadası), İzmir (Aliağa, Çeşme, Menemen, Menderes, Seferihisar), Manisa (Akhisar), Muğla (Bodrum) öne çıkan örneklerdir.

Ege, Türkiye'den deniz yoluyla çıkışlarda önemli bir yere sahiptir ve bu güzergah genellikle Afganistan, Myanmar, Eritre, Suriye ve Filistin gibi ülkelerden daha çok iç ve dış çatışmalar vb. nedenlerle kaçarak gelenler tarafından kullanılmaktadır.

Güvensizlikten kaçarak Batı ülkelerine sığınmak için Türkiye'yi bir geçiş yolu olarak seçmektedirler.

Ege bölgesi coğrafi konumu nedeniyle yıllar içinde bir "geçiş bölgesi" ve Avrupa'ya giden yolda çok önemli bir istasyon olarak görülmüştür.

Öte yandan tarım açısından çok zengin olduğundan bölge, göçlerin, özellikle tarımsal ihracat üzerindeki etkisinin değerlendirilmesinde kilit konumdadır.

Kısaca, Ege’nin ve genelde Türkiye'nin AB - Doğu Avrupa, ABD ve Kanada'ya ihracatında diasporadaki Afgan ve Suriyelileri, Türkiye'deki nitelikli Afgan ve Suriyeli göçmenleri doğru kullanabileceği bir modele ihtiyacı var.

“Hocam ne gerek var” diyenleri duyar gibiyim…

Doğru ama bu insanlar kaçak olarak geliyor zaten, diğer yandan da çoğu ürünün hasat zamanı insan gücüne ihtiyaç var…

Yani bu insanlardan hem hasat zamanı faydalanılacak, hem de ihracat için bunların diasporadaki akrabalarından çıkar sağlayacağız…

Türkiye’deki akrabası “elimizin altında” olacak, o bize bağlı kalan “el altındaki”nin akrabalarını da yurtdışında “bize” çalıştıracağız…

Kurguma göre, bu model öncelikle Türkiye'nin tarımsal ürün, gıda sektörü ihracatına odaklanan örnekleri içerecektir.

Bu model Türkiye'nin Avrupa’ya ihracatı için çalışacak nitelikli Afgan ve Suriyelileri içerse de bu diasporadakiler aynı zamanda ABD ve Kanada da bulundukları ülkelerin ekonomilerine olumlu katkı sağlayacaktır.

Söz konusu göçmenlerin ekonomiye katkıları ve bunun siyasi olarak anlatabilmesi hem bu iç ve dış tepkileri azaltacak hem de ülke ekonomisine katkı sağlayacaktır…

Görüyoruz ki bu perspektife göre, nitelikli göçmenlerin dinamik bir ihracat modeline entegrasyonu Türkiye'ye olduğu kadar diğer alıcı ülkelere de fayda sağlayabilir.

Üstelik Türkiye'nin çıkarlarına yönelik bu insani yaklaşım, seçim arifesinde siyasileri rahatlatacağı gibi, Avrupa'daki ekonomik ve siyasi karar alıcıları da olumlu yönde etkileyecektir.

Elbette her şeyden önce nitelikli göç diyebileceğimiz bir “segment” hem Türkiye'de hem de gittikleri ülkelerde iş ve aş bulacak, “insan” gibi yaşayacaktır…

Bu yaklaşımın temel amacı, Türkiye'nin İhracat dinamiklerine dayalı yeni bir Göç Politikasımodeli sunmanın gerekliliğini göstermektir.