OGUZ UÇAR

OGUZ UÇAR

Mail: oguzucar1@gmail.com

GAZETECİ SORUMLULUĞU

GAZETECİ SORUMLULUĞU

Yıllar su gibi akıp giderken, ben de meslekte 45’nci yılımı yaşıyorum…

Bugüne kadar gazeteciliği farklı farklı tanımlayan, yorumlayan birçok meslek insanı gördüm.

Rahmetli Sedat Simavi ile Araştırmacı-Gazeteci Uğur Mumcu’nun “Gazeteci” tanımlarından çok etkilendim.

Hürriyet Gazetesi’nin kurucusu Sedat Simavi 1 Mayıs 1948 tarihli Hürriyet gazetesinin ilk sayısında genç gazetecilere: “Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük zevk içinde çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma” diye seslenirken, yıllar sonra Usta gazeteci Uğur Mumcu da, “Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir” demişti.

* * *

Şimdi bir geriye yaslanıp lütfen düşünür müsünüz?

Ekranlarda her akşam ahkam kesen, gazeteci olduklarını unutup partilerin basın sözcüsü gibi hareket eden ve karşıt görüşlere saldıranlar, sizce gazeteci olabilir mi?

Meslek büyüğüm, değerli hocam Prof.Dr. Haluk Şahin, “Babıâli’ye Son Tren” diye bir kitap yazmış. Ben de o trene son binen şanslı gazetecilerden biriyim. O dönemde, gazeteciler birbirlerinin yaşına kıdemine saygılı idi. Birbirlerine “siz” diye hitap ederken, topluma örnek olduklarını hiç unutmazlardı. Hakikaten özlüyorum o günlerdeki gazeteciliği…

Şimdi her alanda olduğu gibi gazetecilik mesleğinde de büyük bir çürümüşlük yaşıyoruz!

Toplum değerlerinin neredeyse yok olduğu, şahsi menfaatlerin öne çıkarıldığı ve bunun da ayıp sayılmadığı (!) bir süreçten geçiyoruz.

İşte bu da benim içimi acıtıyor!..

* * *

Şimdi gelelim, ülkeyi 22 yıldan bu yana yöneten AKP iktidarına…

Bu dönemde neler yaşamadık ki?

Cumhuriyet’in kazanımları “Özelleştirme” adı altında “Babalar gibi” satıldı.

Bu ülke, 2008’de Ergenekon, 2010 yılında bu ülke Balyoz davaları ile tanıştı.

Genel Kurmay Başkanına bile “Terörist” damgası vuruldu. Atatürkçü subaylar yıllarca cezaevinde tutulup, ihraç edildi. Bu süreçte hayatını kaybedenler oldu.

… Ve onların yerine atananların birer hain olduklarını 15 Temmuz 2016 tarihinde öğrenebildik!..

Sonra “Ergenekon” ve “Balyoz” dedikleri davalar fos çıktı!

Acı yaşayan insanlara ve onların yakınlarına sadece “Pardon” denildi.

* * *

2006 yılına geldiğimizde Afganistan’dan kaçak yollarla ülkemize girişler başladı.

Takvimler 2011 yılını gösterdiğinde bir de baktık, Suriye sınırımızdaki mayınlar temizleniyor!

Sonradan anladık ki; oradan ülkemize gelecek Bedevilere yol açılıyormuş!

Suriye’de ne kadar işe yaramaz adam varsa, hepsi sürüler halinde ülkemize geldiler.

Halkın tepkisi yükselirken, bizi yönetenler bu tabloyu “Ensar-Muhacir” sözleriyle açıklamaya çalıştılar. Ancak bu gelenlerin “Yerleşmeci” oldukları ortaya çıktı.

Net olarak yerleşmecilerin sayılarını bilen yok. 10 milyona yaklaştığı tahmin ediliyor.

Onlar yüzünden şehirlerimiz yaşanmaz hale döndü. Ülkenin demografik yapısı ile ekonomisi bozuldu, ev kiraları fırladı. Asgari ücretliler ile emekli maaşları açlık sınırının altında kaldı.

Yerleşmeciler peş peşe çocuk sahibi olurken, bozulan ekonominin faturası yine emekli ve asgari ücretliye çıkarıldı!

Helal olsun…

* * *

AKP döneminde okullardan “Andımız” kaldırıldı!..

Ders kitaplarında Cumhuriyet Tarihi değiştirilmeye başlandı. Daha bunlar unutulmamışken Milli Eğitim Bakanlığı ÇEDES projesini devreye sokuverdi.

İmam Hatip Okulları yetmiyormuş gibi, bütün okulların İmam Hatip Liselerine dönüştürülme projesi başlatıldı. Milli Eğitim Bakanı TBMM’de yaptığı konuşmada eleştirileri “Sizin tarikat dediğiniz, bizim STK olarak gördüğümüz kuruluşlarla işbirliği yapmaya devam edeceğiz” diyebildi!

22 yıldan bu yana dini söylemleri öne çıkaran, imam hatip liselerini ülke genelinde yaygınlaştıran, her köşe başına cami yaptıran iktidar sahipleri, cami cemaatlerinde bir artışın olmadığını, aksine gençler arasında ataistlik ve deistliğin arttığını hiç fark etmiyorlar mı?

İktidar Türk Basınının yüzde 97’sini kontrol eder haline geldi. Onların kanallarını izlediğimde kendimi başka bir ülkede yaşadığımı sanıyorum. Çünkü yukarıda eksikleriyle sıraladığım hiç bir konu onlar tarafından ele alınmıyor. Hiç bir şekilde sorgulanmıyor. Çoğu zaman onların gazeteleri bile aynı kelimelerden oluşan manşetleri atıyor.

İşte bu yüzden, gazetecilik hakkındaki düşüncem sorulduğunda, “Dostlara tavsiye edilemeyecek kadar zor, düşmana bırakılmayacak kadar önemli” tanımını yapıyorum. Benim gibi aynı yüreği taşıyan sınırlı sayıdaki gazeteci dostlarla işte bunun için var olmaya çalışıyoruz!