Prof.Dr.Tayfun ÖZKAYA

Prof.Dr.Tayfun ÖZKAYA

Mail: ozkayatayfun@gmail.com

GIDALAR VE KANSER

GIDALAR VE KANSER

İzmir’in bir köyünde yakından tanıdığım köylülerin anlattığı ilginç bir olay var. Bir baba ve oğlu yeni tarım ilaçlarının içilse bile insanı öldürmeyeceği konusunda diğerleri ile kahvede iddialaşıyorlar. Sonunda bir miktar tarım ilacı içerek savlarını kanıtlamak istiyorlar. Sonuç baba ölüyor, oğlu ise zorlukla kurtarılıyor. Yeni tarım ilaçlarının eskilerine göre çok zararsız olduğu ne yazık ki köylüler arasında yaygın bir kanıdır. Hatta bilinçli diye düşündüğüm ziraat mühendisi arkadaşlarımdan bile buna inanan var. Güney illerimizden birinde çevre derneğibaşkanı bir köylünün bile böyle düşündüğünü hayretle görmüştüm. Köylülerimizin önemli bir kısmı tarım ilaçlarının atılması sırasında hemen öldürmediği nedeniyle onları insanlar için zararsız görme eğilimindeler. 

Sağlık Bakanlığı dünya kanser günü nedeniyle bir basın bildirisi yayınlamış.  Bildiride ”kanser oluşumunda etkisi olan kötü beslenme, sedanter yaşam (fazla oturma), tütün ve alkol kullanımı ile güneş ışığının zararlı etkilerine maruz kalma gibi çevresel etkenlerin kontrol altına alınması kanser görülme sıklığını azaltacaktır.” deniyor. Şunu da eklemişler: “Kanser önleme çalışmalarında tütün ve obezite ile mücadele devam edecektir.” Besleme konusunun nerede ise sadece obeziteye indirgenmesi çok yanlış. Gazetelerde de dünya kanser günü nedeniyle “kırmızı eti azaltın, sebze, meyveyi daha çok tüketin” denmekte. İyi de nasıl sebze ve meyve. Zararlı kimyasallarla ilaçlanmış ve yoğun kimyasal gübreler kullanılmış sebze ve meyveler konusuna pek değinen yok. Aslında kanserle mücadelede bir numaralı kurum “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı” olmalıdır. Kanser günü ile ilgili bir duyurularına rastlamadım. Bakanlığın TV’de yayınlanan kamu spotlarında ise gıda ile ilgili olarak “merak etmeyin, her şey kontrol altında“ denmekte. Hâlbuki, bazı çalışmalar olmakla birlikte bunlar son derecede yetersiz. Bazı meşhur hekimlerimiz ise “kurtlu kiraz” yiyin mesajı veriyorlar. Bir kirazın kurtlu olması ilaç atılmadığını göstermez. Hatta kurtları fark edip hasattan çok kısa bir süre önce ilaç atmış da olabilirler. Kiraz zararlılarına karşı organik mücadele yapmanın mümkün olduğunu Ege Üniversitesi ZiraatFakültesinde Prof. Dr. Serdar Tezcan ve arkadaşları ortaya koydular. 

Kanser konusunda Türkiye’de epeyce mistik bir bakış açısı yaygın. Olayın karmaşıklığını sezenler “ne yapsan boş, kaderdir” noktasına geliyorlar. Yakınlarımızda temiz gıdalar tüketip de kanser olanlar var. Ama şu sorular sorulmuyor: Organik gıda tüketimine ne zaman başladınız? Çevrenizdeki hava kirli mi? İşinizde veya evinizde zararlı kimyasallarla karşılaşıyor musunuz? Kadercilik insanları rahatlatıyor olabilir ancak sonuçları çok fena. 

Bir de şu iddia ediliyor: “eskiden yaşam kısa idi, şimdi uzadı, haliyle kanser de arttı”. Bu düşünce çok yanlış. Çünkü çok genç yaşlarda kanser olaylarının görülme sıklığı arttı. Önce kafaları değiştirmek gerekiyor. Bir de dikkatimi çeken bir olay var. Kansere yakalananların önemli bir kısmının akıllarına ancak o zaman organik ürün tüketmek geliyor. Bazen çok geç kalınmış oluyor.

Sağlık Bakanlığının kanserle mücadeleyi sigara ve obeziteye yoğunlaştırması çok yetersiz. Aynı anda zararlı tarım ilaçları ve kimyasal gübrelerden arınmak gerekiyor. Tabii sigara ve alkolle mücadele zamanın ruhuna çok uygun olabilir. Tarım ilaçları, kimyasal gübreler ve şirket tohumlarının ise arkasında güçlü yabancı şirketler var. Sağlık Bakanlığı bildirisinde çok doğru olarak “Kanser sadece bir sağlık sorunu değildir. Sosyal ve ekonomik yönleri de olan insan haklarını etkileyebilen bir sorundur” demiş. İyi de zararlı tarım ilaçlarından uzak ekolojik gıdalar yemek her vatandaşın hakkı değil mi? Durum buraya geldiğinde organik ürünlerin Türkiye toplumu için değil de daha çok ihracat amacıyla üretileceğine dair bazı hedeflerle karşılaşıyoruz. Organik üretimde verimin düşeceği gibi çok doğru olmayan iddialar hep endüstriyel tarımı güçlendirmekte. Organik üretim konudaki desteklerin ise yeterli bir gelişme sağlamadığı zaten biliniyor. Olayı ticaret olarak değil de bir insan hakkı olarak görmek gerekiyor.